Balkanlar, geride bıraktığımız 2014 yılını tüm dünyadaki çalkantılı durumun etkisini de hissederek kendine has krizleri ve hadiseleriyle geçirdi. Bir başka ifade ile “Balkanlar 2014 yılında istikrar aradı” desek yanlış olmaz. Siyasi hareketlenmelerin, sosyal hareketlerin ön plana çıktığı bir yılı geride bıraktık. Değişmeyen ekonomik sıkıntılar ve etnik gerginlikler oldu.
Devlet geleneğinin tam oturmadığı, siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanamadığı durumlarda ülkelerin huzur içerisinde olması ve refah seviyesini yükseltmesi düşünülemez. Önemli bir kısmı genç devletlerden oluşan ve/veya demokratik rejime yeni geçmiş olan Balkan ülkeleri 2014 yılında yaşadıkları çalkantılarla, bir anlamda istikrarı aradılar. Erken seçimlerin olduğu, etnik gerginliklerin, maalesef, devam ettiği bir yılı geride bıraktık.
Romanya, Balkan ülkeleri arasında en istikrarlı ülkeler arasında olmaya devam etti, bu yıl. Yabancı yatırımları çekmeyi başarmasının yanı sıra, etnik konularda çatışma ve gerginliklerin olmadığı bir ülke oldu. Hatta yılın sonuna doğru, Alman kökenli bir cumhurbaşkanının seçilmesi, ülkede etnik bir gerilime yol açmadı.
Oradan Bulgaristan’a geldiğimizde ise, tam aksine etnik ve siyasi gerginliklerin yoğun yaşandığı bir yılı geride bıraktığını gördük, bu Balkan ülkesinin.
Daha bir buçuk yıl dolmadan 2014 yılında yeni bir genel seçim yapıldı. Sekiz partinin meclise girdiği Bulgaristan’da çok partili, dışarıdan destekli, pamuk ipliğine bağlı bir koalisyon kuruldu. Bir önceki hükümeti oluşturan Bulgaristan Sosyalist Partisi ile Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin koalisyondan dışlanması, 12 Mayıs 2013 seçimleri sonucu hassas dengelere bağlı kurulan hükümetin yerine, yine hassas dengelere bağlı ve fakat tamamen farklı partilerden oluşan yeni bir hükümet kurulmuş oldu. Boyko Borisov Hükümetinin kurulmasının hemen ardından, bir Türk’ün Savunma Bakan Yardımcısı olması ve devlet televizyonunda yayınlanan on dakikalık Türkçe Haber Bülteni ülkenin yeri kriz konusu oldu.
Bulgaristan’ın ekonomik refahı adına hiçbir adım atmayan milliyetçi partiler, her zamanki gibi etnisite üzerinden hamaset üretmeye devam ettiler.
Yunanistan, içinden çıkmaya çalıştığı ekonomik krizle mücadeleye devam etti. Bu kriz bazı gerçekleri ülke yöneticilerine göstermedi değil. Darboğaza girince Türk turistlere vizesiz ve kolay vizeli seçenekler sunmak durumunda kaldılar. Bu durumun ne kadar lehlerine olduğunu bir nebze olsun anladıklarını düşünüyoruz. Ancak tüm bu krizden kurtulma çabaları içerisinde Batı Trakya Türk Azınlığı ile uğraşmayı ihmal etmiyorlar. Azınlığın seçilmiş müftüsünün yanı sıra Yunan Hükümetinin atadığı memur müftü de görevine devam ediyor. Ayrıca 240 İmam Yasası olarak bilinen düzenleme sonucu “Yunanca İslam Dini Dersi” konusunda da icra çabalarına devam ediyorlar.
Batı Trakya’daki Türk Azınlık, başta Lozan Antlaşması olmak üzere, uluslararası hukuka aykırı uygulamalara karşı AİHM’de davaları kazansa bile Yunanistan Hükümetleri bunları uygulamıyor, cezasını ödeyip bildiğini okumaya devam ediyor. Bu konular parlamentoda cumhurbaşkanını seçememekten bile önemli onlar için…
Makedonya, siyasi ilişkiler açısından Türkiye ile ilişkilerin en iyi olduğu Balkan ülkelerinin başında yer alıyor. Ancak iyi görünen siyasi ilişkilerin ardında Makedonya’da yaşayan Türklere yönelik ayrımcılık da devam ediyor. Ülkenin işsizlikle başı dertte olmasına rağmen, Osmanlı geçmişini silmeye, örtmeye çalışmaktan ve bu konuda para harcamaktan vazgeçmiyor. Üsküp’te inşa edilen ucube yapılar, tarihi silueti katlettiği halde, devam ediyor. Makedon rehberler, turistlere rehberlik yaparken tarihte Osmanlı yokmuş gibi bir anlatımı tercih ediyor, Osmanlı eserini başka bir millete mal etmekte bir beis görmüyorlar.
Bu yaklaşım içerisinde Türk ve Arnavutlar nüfusun yarıya yakınını oluşturmasına rağmen, hem kendi aralarında hem de birbirleri ile ilişkilerde parçalı yapıyı sürdürüyorlar. Nüfusun % 4’ünü oluşturan Türkler parti enflasyonu yaşamaya devam etti. Makedonya’da 2014 yılı içerisinde TİKA’nın hizmetlerini zikretmeden geçemeyeceğimizi de ifade etmeliyiz.
Bosna Hersek, 2014 yılını “Dayton Antlaşması”nın kıskacında geçirmeye devam etti. Arap Baharı dalgası Türkiye’de gezi olayları ile denenirken, Bosna Hersek’te de emeklilerin mahrumiyetine yönelik masum protestolarını ayaklanmaya dönüştürülmeye çalıştılar. Türkiye-Bosna Hersek siyasi ilişkileri oldukça iyi bir durumda, ama bu iyi ilişkiler ekonomik ilişkilere bir türlü yansımıyor. Bu olumsuz durumda Bosna’nın elini kolunu bağlayan “Dayton Antlaşması”nın da büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Bosna-Hersek ilişkilerinde yeni jenerasyon ile diyaloglar güçlendirilmeli. Zira bir üst akıl yeni nesil-Türkiye ilişkilerini zedelemeye çalışıyor.
Türkiye’nin 2015’e Bakışı Ne Olmalı
2015 yılında Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile ilişkilerinde siyasi kültürel ilişkiler yanında, kesinlikle, ekonomik ilişkilere ağırlık vermesini bekliyoruz. Mevcut ticaret hacmi ve yatırım düzeyinin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bunun için de sahayı iyi tahlil eden bilgi devletimizin en önemli hareket kaynağı olmalı. Zira yerel hassasiyet bilinmediği zaman Balkan ülkelerine yapılan siyasi ziyaretlerde kullanılan dil, oradaki özellikle Türk azınlığa ve ekonomik ilişkilere zarar verebiliyor. Bunun için sahayı iyi bilen sivil toplumdan faydalanılması önem arz etmektedir.
Özellikle etnik tartışmaların bittiği, Balkan ülkelerinin gerçek problemlerinin ön plana çıktığı bir 2015 yılını bekliyoruz.