Türkiye artık ölçek küçültemez

Balkanlardan Haberler
İçeriği Paylaş

İBRAHİM KALIN (DOÇ. DR.) BAŞBAKANLIK MÜSTEŞAR YARDIMCISI

Türkiye son on yılda her alanda ölçek büyüttü. Bugün Türk lirası, Türk pasaportu, Türk şirketleri, malları, STK’ları, insani yardım örgütleri dünyanın her yerinde itibar görüyor, iş üretiyor, proje yapıyor. Dış politikadaki yatay genişlemeye paralel olarak bölgesel ve tematik derinleşme süreci yaşanıyor. Türkiye sadece farklı coğrafyalarda yeni fırsat alanları vücuda getirmiyor; aynı zamanda arabuluculuk, insani ve teknik yardım, kapasite artırımı, eğitim, kültür, tecrübe paylaşımı, çok aktörlü diplomasi gibi alanlarda ‘know-how’ aktarabilen bir ülke haline geliyor.

Türkiye son on yılda her alanda ölçek büyüttü. Demokratikleşme, hukuk reformları, ekonomik kalkınma ve dış politikada dikkat çekici bir genişleme ve derinleşme yaşandı. Bu süreçten dış politika da nasibini alıyor.

Zaman zaman ‘eksen kayması’ denilerek eleştiri konusu yapılan bu ölçek büyütme süreci, Kafkaslardan Afrika’ya Türkiye’nin önüne yeni fırsat alanları açmıştır. Bu yatay genişlemeyi şimdi bölgesel ve tematik derinleşme takip ediyor. Türkiye sadece küresel siyasetin kilit bölgelerinde görünür hale gelmiyor; aynı zamanda belli konularda derinlik kazanıyor. Bu dönüşümü mümkün kılan unsurların başında, dış politikanın 21’inci yüzyıldaki yeni anlamı ve tanımı geliyor.

ULUSAL ÇIKAR BAKIŞI

 

Dış politikanın geleneksel tanımı, devletler arası ilişkileri esas alır. Devletlerin ve diplomatların inşâ ettiği ve uyguladığı ‘ulusal çıkar’ merkezli politikalar, uluslararası ilişkilerin temel çerçevesini belirler. Bu tanım yakın zamana kadar geçerliydi ama artık bugünün dinamiklerini izah etmekten uzak. Dış politikanın yeni unsurlarını, konularını ve kulvarlarını değerlendirmek için yeni bir tanıma ihtiyacımız var. Zira dış politika ve uluslararası ilişkiler, artık devletlerin ve diplomatların yanı sıra iş adamlarını, sivil toplum kuruluşlarını, aydınları, kanaat önderlerini, gazetecileri, düşünce kuruluşlarını, insani yardımları ve uluslararası hukuku da kapsayan geniş bir yelpazeye yayılıyor.

‘YURTTA SULH CİHANDA SULH’

 

Türkiye’de ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesi, uzun yıllar adı konulmamış pasifist, minimalist ve tek-boyutlu bir dış politika anlayışına gerekçe olarak kullanıldı. Türk modernleşmesinin indirgemeci ve çarpık yapısının bir sonucu olarak dünya vizyonu muhayyel bir Batı dünyasıyla sınırlı tutuldu. Fakat Türk modernleşmesi öze değil ‘şekilciliğe’ dayandığı için, Batı eksenli dış politika tasavvuru da yüzeysel kaldı ve Türkiye’yi Batı bloğunun ikinci liginde kalmaya mahkum etti. Türkiye, radikal batılılaşma programlarının uygulandığı dönemlerde bile ne Avrupa/Batı siyasetinde ne de kendi bölgesinde etkin bir aktör olabildi.

Oysa yurtta ve dünyada sulhu inşâ etmek için, iç ve dış politikada kapsamlı ve çok boyutlu politikalar izlemek gerekir. İçine kapanmış, küresel dinamikleri okuyamayan ve yeni fırsat alanları vücuda getiremeye bir ülkenin bölge ve dünya barışına katkı sunması muhal derecesinde zordur. Yerel, ulusal, bölgesel ve küresel olan arasındaki ilişkilerin giderek girift hale geldiği 21’inci yüzyılda bu hususu hep akılda tutmak gerekiyor.

DEĞİŞEN DIŞ POLİTİKA

 

Bu noktada dış politikayı, bir milletin ve ülkenin kendini dünyada konumlandırma çabalarının bütünü olarak tanımlayabiliriz. Geleneksel diplomasiden ticarete, insanî yardımlardan STK girişimlerine, eğitimden çok taraflı anlaşmalara kadar geniş bir alanda cereyan eden dış politika faaliyetleri, bir milletin dünyadaki yerini, etkinliğini, itibarını ve gücünü ortaya koyar. Bu geniş perspektifin sunduğu imkanlar çerçevesinde dış politika ve küresel siyaset, aynı zamanda köklü bir tarih ve coğrafya tasavvuruna dayanır. Zira dış politika, insanın hayatına anlam veren adalet, özgürlük, güvenlik, insan onuru ve eşit paylaşım gibi temel kurucu değerlerin küresel ilişkiler düzeyinde hayata geçirilmesini ifade eder.

‘TÜRK’ MARKASININ GÜCÜ

 

Türkiye son on yılda Avrupa’dan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Orta Asya’dan Latin Amerika’ya uzanan geniş coğrafi açılım sürecinde bu ‘stratejik genişleme ve derinleşme’ sayesinde önemli kazanımlar elde etti. İçerdeki demokratik konsolidasyona ve ekonomik büyümeye paralel olarak Türkiye, bölgesinde ve dünya siyasetinde ağırlığı ve etkinliği her gün artan bir ülke haline geldi. Milli gelirini ve dış ticaretini üç kat arttırdı. Yurt dışı temsilcilikleri sayısında dünyada ilk on ülke arasına girdi. Karşılıklı olarak vizeleri kaldırdığımız ülke sayısı yetmiş beşi geçti.

Bugün Türk lirası, Türk pasaportu, Türk şirketleri, malları, STK’ları, insani yardım örgütleri dünyanın her yerinde itibar görüyor, iş üretiyor, proje yapıyor. Sanat, spor, müzik, TV, bilim-teknoloji, yüksek eğitim, kültür, turizm ve diplomasi alanlarında ‘ince güç’ (soft power) kapasitesini arttıran Türkiye, bir cazibe merkezi haline gelmiş durumda.

YENİ ARAÇLAR, YENİ AKTÖRLER

 

Tarihin pasif bir seyircisi değil, etkin bir aktörü olmayı hedefleyen Türkiye, bu hedef doğrultusunda yeni enstrümanları devreye sokuyor ve kapasitesini arttırıyor. Yakın zamana kadar dış politikanın dışında kabule dilen kurumlar, ayrıca yeni açılan kurumlar sayesinde Türk dış politikası yeni araçlara kavuşuyor. Bugün Dışişleri Bakanlığının yanı sıra TİKA, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Vakfı, Kızılay ve AFAD gibi kurumlar, dış politikaya doğrudan katkı sunuyor ve dış politikanın çeşitlenmesine ve tematik derinlik kazanmasına imkan sağlıyor.

Dış politikadaki yatay genişlemeye paralel olarak bölgesel ve tematik derinleşme süreci yaşanıyor. Türkiye sadece farklı coğrafyalarda yeni fırsat alanları vücuda getirmiyor; aynı zamanda arabuluculuk, insani ve teknik yardım, kapasite artırımı, eğitim, kültür, tecrübe paylaşımı, çok aktörlü diplomasi gibi alanlarda ‘know-how’ aktarabilen bir ülke haline geliyor.

REEL Mİ, İDEAL Mİ

 

Bu şekilde ölçek büyüten bir Türkiye, dünyada ve bölgesinde yaşanan hadiselere şüphesiz bigane kalamaz. Pasif, inisiyatif alamayan, hedef koyamayan, sorunlardan kaçan bir dış politika, 21’inci yüzyılda ölçek küçültmek demektir. Milli maslahatını, güvenliğini, istikrarını, refahını ve kalkınmasını teminat altına almak isteyen bir Türkiye için ölçek küçültmek artık bir alternatif değildir.

Bu noktada Türkiye’nin 2013 yılı itibariyle aynı anda AB üyelik süreci için yeni adımlar atması, Suriye krizinin çözümü için çaba göstermesi, 250 bine yakın Suriyeli mülteciye sahip çıkması, Afrika açılımını derinleştirmesi, Karadeniz’deki ekonomik işbirliği alanını genişletmesi, Asya ve Latin Amerika’da yeni imkanları harekete geçirmesi ve dünyanın en az gelişmiş ülkelerine destek vermek için projeler geliştirmesi şaşılacak bir durum değildir. Bu listeye ikili, bölgesel ve küresel düzeyde yürütülen onlarca girişimi ve projeyi de ekleyebiliriz. Bu, Türkiye’nin dünyadaki yeni konumunun doğal bir sonucudur.

ARTIK GERİ DÖNÜŞ YOK

 

Bu mülahazalar ışığında Türkiye’nin demokratikleşme, ekonomik kalkınma ve dış politikada ölçek küçültmesi artık mümkün değildir. Hem Türkiye’nin içinde bulunduğu reel-politik şartlar hem de inandığı ve savunmak zorunda olduğu ideal-politik değerler ve ilkeler, Türkiye’yi aktif, sorumlu ve stratejik-ahlaki düşünmek zorunda olan bir aktör haline getiriyor.

http://www.yenisafak.com.tr

 


İçeriği Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.