Kültürler arası Diyalog Forumu ile Avrupa’nın Dış Politika Konseyi tarafından düzenlenen Türkiye, Balkanlar ve Avrupa Birliği konulu seminerde, Türkiye’nin Balkanlar’da ve Avrupa’daki rolü tartışıldı. Plovdiv Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. İvo Hristov “Türkiye’nin Balkanlar’a Geri Dönüşü: İmparatorluğa Dönüş ya da Yeni Bir Şey…” başlıklı bildirisinde, birçok kişinin Türkiye’nin ekonomik ve siyasal kalkınmasını Panosmanizm olarak algıladığını, fakat tarihsel şartların köklü bir değişikliğe uğramış bulunduğunu vurguladı. Türkiye’nin içine kapalı ve kendi problemlerine dönük olduğu dönemin bitmiş olduğunu vurgulayan İvo Hristov, Türkiye’yi idare eden elitin, Türkiye’nin Doğu’da ve Balkanlar’da yeni bir rol üstlenmesi doğrultusunda attığı adımların da bu bağlamda tahlil edilmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye’nin toplumsal modelinin, Türkiye’nin Arap ve İslam dünyasında kilit oyuncu olma yönündeki jeopolitik arzusuna bir ağırlık kazandırdığını ifade eden Hristov, Balkanlar’daki durumun tamamen farklı olduğunu söyledi. İvo Hristov: “Burada Türkiye’nin Avrupa’ya “dönme” girişimleri çok farklı tezatlara ve karşı çıkışlara tosluyor. Evvela, Balkanlar üç büyük jeopolitik projenin düğüm noktası sayılır. Bunlardan birisi Avrupa Birliği, ikincisi Rusya ve üçüncüsü de ABD’nin şimdilik egemen jeopolitik rolü.” Türkiye’nin Arap ve İslam dünyasındaki global rolünü sağlayan kilit etkenlerden hiçbirisinin Balkanlar’da aynı ağırlığı taşımadığını söyleyen Hristov, modernite ve İslam sentezinden oluşan bir gelenek için, sosyal açıdan ve uygarlık bakımından (şimdilik!) genel itibariyle Hristiyan toplumlardan oluşan bir bölgede uygun zemin bulunmadığının altını çizdi. İvo Hristov’a göre, Türkiye’nin son 20 yılda Balkanlar’la ilgili politikasını gözden geçirmesi neticesinde, bu yarımadada ağırlığın genellikle Türk ve Müslüman toplulukların entegrasyonuna yönelik olduğu ortaya çıkıyor. Bu stratejide de, nüfus artışı ve jeopolitik ağırlığı sebebiyle Arnavut faktörü kilit rol oynuyor. İvo Hristov: “Arnavut ‘piyonu’ ile atılan adım, bölgede en azından dört devleti etkileyebilir ve Türkiye’nin bölgeye geri ‘dönmesinin’ önünde duran en ağır problemlerden birisi de budur. Bir Müslüman devlet olarak Türkiye’nin Müslümanlık faktörüne yatırım yapması anlaşılır ve izah edilebilir bir durum, ne var ki Türkiye eğer kendisine daha ciddi hedefler koyacaksa, o halde böyle bir durum toplumlar arasında çatışmayı ve gerginliği derinleştirmeye, tarihte bu topraklarda buluşan Hristiyanlığın ve İslamın uygarlık şifrelerini çelişkiye götürecek olan bir adım sayılır.” İvo Hristov’a göre başarılı ekonomik ve kültür modeli ve Doğu ile Batı arasındaki mükemmel jeostratejik konumu sayesinde Türkiye, durgun ekonomilerden, hızla fakirleşen halklardan ve birbiriyle bağdaşmayan amaçlardan oluşan bir bölgede güçlü bir faktör olabilir.
Avrupa’nın Dış Politika Konseyi Sofya Müdürü Dimitır Beçev ise, Türkiye’nin büyük bir komşu ülke olduğunu ve Bulgaristan için hem siyasal hem de ekonomik açıdan önem arzettiğini vurguladı. Beçev’e göre, Türkiye’yi ne kadar çok iyi tanırsak o kadar çok imkana sahip oluruz. “Türkiye ile AB müzakerelerinde ilerleme kaydedilebilir mi?” başlıklı bildirisinde Beçev, Türkiye’nin Batıya yönelişinin ülkenin dış politikasında en önemli noktalardan biri olduğunu söyledi. Dimitır Beçev: “Stratejik açıdan AB’ye doğru nasıl bir Türkiye’nin gideceği çok önemli, aynı zamanda şimdiki krizin kurumsal ve siyasal düzenlenmesinden sonra bizi nasıl bir AB beklediği de bir o kadar önemlidir. Fakat bana göre en büyük soru işareti Avrupa’daki krizdir. Ve burada şu soru akla geliyor: Bu Türkiye için acaba bir şans olabilir mi? Bana göre, İngiltere’nin AB’de yer alan 27 ülke ile gelecekteki ilişkisi Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler için bir örnek olabilir.” Mehmed Ömer, Sofya