Dr. Bayram ÇOLAKOĞLU- Bulgaristan Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız bir devlet olduğundan bu yana farklı yönetim biçimleri ile hayatiyetini sürdürdü. En son 23 yıl önce diktatoryal bir rejimi ardında bırakarak demokrasiye geçiş yaptı. 2007 yılında da AB’ye üye oldu. Bunlar hepimizin takdir ettiği gelişmeler. Ancak hayat pratiğine bakıldığında ciddi bir norm reel çalışması müşahede ediliyor.
Özellikle sosyalist rejim döneminde vakıf eserleri ve dini mabetler amacı dışında kullanılmış, yıkılmış ve tahrip edilmiş veya sahiplerinin elinden, farklı yollarla, alınmıştı. Bu Hıristiyanlar için de çok farklı değildi, zira komünist düzende dine yer yoktu. Ancak 1990’larda demokrasiye geçilmesi ile birlikte gasp edilen hakların iadesi de devreye girdi. Kilise kendi vakıf mülklerini aldı. Başmüftülük de bir çok vakıf mülkünü geri aldı, ama var olanların çok komik bir oranını geri alabildi. Şimdilerde Bulgaristan Başmüftülüğü vakıf taşınmazlarının iadesi konusunda davalar açtı ve bunların bir kısmını da kazanıyor. Davayı kazandıktan sonra daha sıkıntılı bir durum ortaya çıkıyor. Bu da başka bir toplumsal problem, Bulgaristan için…
Bahsini ettiğimiz problem, kısa bir süre önce Filibe’nin Karlıova ilçesinde tarihi Kurşun Camii hakkında Başmüftülük’ün vakıf taşınmazını iade davasını kazanması ile ortaya çıktı. Bir takım kışkırtılmış vatandaşlar “cami ibadete açılamaz, mülkiyeti belediyede kalsın ve orası müze olsun” diye gösteri yaptı. Maalesef içerinse bir takım din adamları da yer aldı.
Norm Reel Çatışması
Bulgaristan normlarına baktığımızda tüm vatandaşların anayasa karşısında eşit olduğunu, özellikle AB müktesebatına baktığımızda da insanların mabetlerine sahip çıkması ve ibadet etmelerinin en temel insan hakkı olduğunu görüyoruz. Bu işin norm, yasal düzenleme tarafı. Pekiyi reel durum ne alemde? Başmüftülük var olan normlara dayanarak dava açmış; mahkeme de yüzyıllardır Müslümanlara ait olan ve içerisinde ibadet edilmiş Kurşun Camii’nin iadesine karar vermiş. Şimdi bir takım insanlar çıkıyor, diyor ki: Bu cami ibadete açılmasın! Ya hu cami, ibadet etmek için toplanılan yer demek, ne olacaktı iadeden sonra? Başmüftülük’ün müzesi mi? Herhalde ibadethane olacak. Zaten o amaçla inşa edilmiş yüzyıllar evvel ve onlarcasında sadece bir tane kalmış şehirde…
Bulgaristan ve AB normlarına bakıp bu çerçevede Caminin iadesini elde eden Başmüftülük, reel hayatta kapalı camilerin açılması, yeni camilerin inşa edilmesi konularında sürekli dirençlerle, toplumsal atraksiyonlarla karşı karşıya kalıyor. Bazıları da cami inşa edilmesi ya da açılması için referandum teklif ediyor. Güya demokratik bir kılıf uyduracak, insan hakları ve dini haklar konusunda referandum olur mu? Bu nerede görülmüş? Bunun neresi demokratik?
Belediye Başkanlarının tuhaf açıklamaları
Karlıova’da Kurşun Camii’nin ibadete açılmasını engellemek için gösteri yapanların yanında yer alan Karlıova Belediye Başkanı, çıkıyor, “Karlıova sakinleri birbirine karşı hoşgörülü, Hıristiyan ve Müslümanlar anlaşma içerisinde yaşıyorlar. Caminin ibadete açılması kasabada büyük gerginlik yaratıyor. İki kilise ile bir cami yeterlidir” diyor. Bu cümleleri sarf eden kişi sanki belediye başkanı değil de Hıristiyan ve Müslümanların ortak dini lideri ve iki toplumdan da tam vekalet almış. Gerginlik oluyormuş, bir belediye başkanı çıkıp böyle bir beyanat verirse kamuoyuna, tabi ki gerginlik olur. Çıkıp bu lafları söyleyeceğine, “değerli heşehrilerim, biz Karlıovalılar Hıristiyan olsun Müslüman olsun birbirimize karşı saygılı, hoşgörülü ve karşılıklı empati kurabilen medeni insanlarız. Bu cami totaliter rejim döneminde Müslüman hemşehrilerimizin elinden alınmış şu an bir hak iadesine mahkeme karar verdi. Bunu saygı ile karşılıyoruz. Zira bizler genel veya yerel yönetimlerde de hukukun üstünlüğüne, insan haklarının esas olduğuna inanıyoruz” deseydi, ne olurdu? Gerginlik tırmanır mıydı?
Hukukun üstünlüğüne inanmış, insan haklarına saygılı bir belediye başkanından yukarıdaki bu ifadeler beklenirken, realitede bu başkanın başka belediye başkanlarıyla bir araya gelip, camiler ibadete açılmasın, vakıf malları iade edilmesin diye bir çalışma içerisine girdiğini görüyoruz. Burada hükümetin ve özellikle koalisyon ortağı HÖH’ün sessizliğini de bozmasını, insan hakları ve hukukun üstünlüğü istikametinde tavır almalarını bekliyoruz.
Bulgaristan Başpatriki’ne ve İstanbul Bulgar Cemaatine Mektup
Bizler her şeyden önce camilerin açılmasına karşı çıkanları “karşısında gördükleri ve fakat aynı ülkenin vatandaşlığını paylaştıkları vatandaşların, heşehrilerinin yerine kendilerini koymaya, empati yapmaya davet ediyoruz “. Daha açık bir ifade ile, “belediyede kalsın, müze olsun” dediğiniz mabet, cami değil de kilise veya bir havra olsaydı. Olur muydu? Bizim cevabımız belli, açık: “Tabi ki olmaz!
Bizler Balkan Türkleri camiası olarak böyle düşünüyoruz. Böyle düşündüğümüz için de geçtiğimiz hafta Bulgaristan Başpatriği’ne ve İstanbul Bulgar Cemaati Başkanına birer mektup gönderdik, kamuoyu ile de bu teşebbüsümüzü paylaştık. Karlıova’daki cami aleyhtarı gösterilerde din adamlarının da yer alması karşısındaki üzüntümüzü paylaştık mektupta, din adamlarının toplumun tabii kanaat önderleri arasında yer aldığını ifade ettik ve toplumu hoşgörüye, empati kurmaya davet etmelerinin beklentisi içinde olduğumuzu ifade ettik.
İstanbul’dan güzel bir cevap aldık
İstanbul Bulgar Cemaati Vakıf Başkanı sayın Vasil Laizi şahsımı bu mektuptan dolayı aradı ve düşüncelerimize katıldığını, hoşgörü ve empatinin iki toplumunda lehinde bir durum olduğunu bizlerle paylaştı. Ben Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Merkezi ve beş şubesi adına kendilerine teşekkür ediyorum.
Bulgarlar ve Türkler yüzyıllardır birlikte yaşayan Allah’ı bir dinleri farklı iki millettir. Bu birlikteliğin güçlenmesi, karşılıklı hoşgörü ve toplum bireylerinin ve özellikle toplum önderlerinin biri birine karşı empati kurabilmesi ile olacaktır. Çatışma ve gerginlik ile değil.
Bu tarz çatışmalar Bulgaristan’ın önündeki reel problemleri örtmekten başka bir işe yaramıyor.
Bu tarz gerginlikler kalifiye genç nüfusun Bulgaristan’ı terk etmesinin önüne geçmiyor, işsizlik problemini ortadan kaldırmıyor, nüfusun azalma problemini çözmüyor. Bu tarz gerginlikler sadece ve sadece reel problemlerin üzerini örtüyor, amma ve lakin problemleri ortadan kaldırmıyor.
b.colakoglu@balturk.org.tr