Millet demek dil demek, kültür demektir.Türkler tarih boyunca göçebe hayat yaşadıklarından,her gittikleri bölgelerde kendi dillerini,kültürlerini,örf ve adetlerini de götürmüşler. Yeryüzünün en eski milletlerinden biri olan Türkler kendine özgün kültürünü, hoşgörüsünü, dünyanın her yerine yaymıştır. Günümüzde 10 milyon metre karede yaşayan 300 milyon Türkün aynı veya benzer kültürleri vardır. Fakat bu küreselleşen dünyada Türklere her alanda asimilasyon politikaları yapıldığı gibi Türklerin kültürlerini ters yönden etkileyecek bir takım asimilasyon politikaları da yapılmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla 1990lı yıllarda Orta Asya’da Türk Cumhuriyetleri kurulup,Yugoslavya’nın dağılmasıyla da Yugoslavya’da yaşayan Türkler farklı ülkelere ayrıldılar. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bu bağımsızlığa hazırlıksız yakalanmışlardır. Bağımsızlığın başlangıcındaki şaşkınlığı 16 – 17 yıl zarfında üzerlerinden yavaş da olsa atmaya, şaşkınlıktan sıyrılmaya çalışmaktadırlar. Bağımsızlıktan sonra bugün yaşanılan gerçeklerle yüz yüze kaldıklarında birinci derecede milletleşme ve kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi başlamış bulunmaktadır. Milletleşme sürecini henüz hiçbir Orta Asya Türk cumhuriyeti istenilen seviyeye getirememiştir. Balkan ülkelerinde yada Eski Yugoslavya’da uygulanan asimilasyon politikaları Orta Asya’ya göre biraz daha hafiftir,çünkü Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ve Türk topluluklarında sadece kültürel asimilasyon yapılmamış ekonomik, siyasal, sosyal ve stratejik olarak da asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Sovyet Birliğinin ve Yugoslavya‘nın uyguladığı rejimler arasında farklılıklar görünmektedir. Sovyetler Birliğinde daha katı bir rejim hüküm sürüyordu.
Kültürel asimilasyonu gerçekleştirmek için çeşitli metotlar uygulamaya konulmuştur. Sovyetler Birliği, bunların en önemlisi olan kültür ve eğitim ile çok oynamıştır. Türk topluluklarının birbirleriyle bağlarının kesilmesi, birbirlerini tanımamaları için önce eğitim ve alfabe ile işe başlamıştır. Sovyet Birliği döneminde her Türk topluğuna yeni isimler takılarak, yeni millet oluşturma çabasındaydılar Sovyetler Birliğinin o dönemdeki siyasetçileri. Bu asimilasyon politikaları Orta Asya’ da ki Türk Cumhuriyetlerinde değil, Türk’ün yaşadığı her kesimde,her bölgede yapılmıştır ve günümüzde de bu kirli oyunlar devam etmektedir. Çin’in uzak batısındaki Uygur Türklerine de Çin hükümeti tarafından çeşitli baskılar yapılmaktadır. Uygurlar, kültürel asimilasyon tehlikesi altında. Uygurlar, Çin kolonizasyonun kuşatması altında kimliklerini korumaya çalışıyorlar. Burada yapılan baskıları, işkenceler, eğitim,kültürel asimilasyon politikaları saymakla bitmez. İran’da,Çuvaşistan’ da,Gagauzya’ da ve daha birçok bölgede de durum pek iç açıcı değil.
Aslen Makedonyalı olduğum için ve Makedonya’da yaşadığım için Makedonya Türklerine yapılan bazı asimilasyon politikalarını dile getirmek istiyorum.
Öncelikle Makedonya’yı tanıtmak gerek. Makedonya Yugoslavya’nın parçalanmasıyla 1991 yılının 8 Eylülünde bağımsızlığına kavuşmuştur.Nüfusu 2 milyon olan ülkede resmi rakamlara göre 78.000 Türk yaşamaktadır.Nüfus sayımında bir takım oyunlar yaparak Türklerin nüfusunu düşük göstermişlerdir,fakat Türk kurumları bir araştırma yapıp,araştırmaya göre bu sayı 100.000 – 120.000dir.
Makedonya Batı Balkanlarda, doğuda Bulgaristan, güneyde Yunanistan, Batıda ise Arnavutluk ile komşu olup, denize sınırı bulunmamaktadır. Makedonya günümüzde küçük bir ülke olmakla birlikte, Makedonlar tarihte önemli izler bırakmış,Tarihin her devrinde bölgesel problemlerle etkilenen Makedonya, Osmanlı Devletinden ayrılması ile sonuçlanan 1908 sonrası gelişmelerinden de oldukça etkilenmiştir. . İkinci Balkan Muharebeleri sonrası haritada görülen genel olarak Makedonya olarak adlandırılan coğrafya bir çok ülke arasında paylaştırılmıştır.Bu gün Makedonya Devletinin bölgesel problemleri tarihin derinliklerindeki söz konusu toprakların üzerinde farklı bakış açıları ile hak iddialarından kaynaklanmakta, çevresindeki bazı ülkelerce devlet olarak tanınmasında veya sınırlarının meşru hale gelmesinde önemli güçlüklerle karşılaşmaktadır. Türkiye Makedonya Devletini ve sınırlarını tanıdığını deklare etmiştir. Aynı zamanda Makedonya’yı anayasasıyla , yani adıyla soy adıyla tanıyan ilk ülke Türkiye’dir.
19. asrın ikinci yarısında birçok Makedon şehrinde nüfus olarak çoğunluk Türklerden oluşmaktaydı. Ancak, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türklere yapılan baskılar sonucunda söz konusu yerlerde Türklerin nüfusu iyice azalarak bazı yerlerde azınlık durumuna düştüler. Birinci Dünya Savaşı’nın neticesinde kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın 1921’de yaptığı nüfus sayımında Makedonya’da 150.000, Yugoslavya’da ise 430.000 Türkün yaşadığı tespit edilmiştir.
1918-1941 yılları arasında Türkler, Yugoslavya’dan özellikle Vardar Banlığı adı verilen Makedonya’dan Türkiye’ye göç ettiler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında İtalyanlar tarafından işgal edilen Batı Makedonya, Arnavutluk’a devredildi. Arnavut idarecilerin buralarda yaşayan Türklere eğitim, kültür, ekonomik, ve benzeri alanlarda uyguladıkları haksızlık ve baskıların neticesinde Türklerin bir kısmı Arnavutlaştırıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda Yugoslavya idarecileri Türklere dil, din, eğitim, kültür, sosyo-ekonomik ve siyasi baskılar yaptılar. O dönemde Türklerin kurduğu Yücel Teşkilatı, Türklerin dillerine,kültürlerine eğitimlerine sahip çıkılması için kurulmuştu. Fakat dönemin rejimi buna izin vermediler. Yücel Teşkilatını ispiyon , terörist örgütü ilan edip 4 yöneticisine idam ettiler, bir çok diğer üyelerini ise yıllarca mahkum ettiler.İdam edilen şahısların günümüzde bile nerede gömüldükleri belli değiştir. Bu olaydan sonra da Makedonya’daki Türkler Türkiye ye göç etmeye başlamıştır. Komünist bir Balkan federasyonu kurma hayaline kapılan Tito ve yandaşları, Arnavutluk’u yanlarına çekmek için Makedonya’nın Batı kesiminde yaşayan Türkleri Arnavutların ellerine teslim ettiler. Bu fırsattan yararlanan Arnavut idarecileri, 1941-1944 yılları arasında Türkleri tamamen eritme politikası yürütmeye başladılar. Bütün bu baskı ve haksızlıklara maruz kalan Türklerin bir kısmı 1948 nüfus sayımında kendini Arnavut göstermek mecburiyetinde kaldı. Bu nüfus sayımında Makedonya’da toplam 95.940 Türkün yaşadığı tespit edildi. Bu sayıma göre Türklerin çoğu Üsküp’te ve Makedonya’nın Doğu kesiminde yaşıyordu. Ancak bu tespit doğru değildi, çünkü Makedonya’nın batı kesimindeki birçok şehir, kasaba ve köylerin nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu.
Batı Makedonya Türklerinin azınlık durumuna düşürülmesine Makedonya hükümeti tepki göstermeyerek seyirci kaldı. Ancak, Yugoslavya’nın Mart 1948’de Sovyetler Birliği’yle arası açılınca devlet, Arnavutluk’a ve Makedonya Arnavutlarına karşı tavrını değiştirdi. Bu sırada Türkler biraz rahatladı. 1950/51 ders yılından itibaren bir çok Batı Makedonya şehrinde Türk ilköğretim okulları açılmaya başlandı. Böylece o güne kadar çeşitli sebeplerden dolayı kendilerini Arnavut olarak gösteren Türkler yeniden kimliklerine sahip çıkmaya başladılar. 1953 nüfus sayımında, Makedonya’da 203.398 Türk’ün yaşadığı ve bu sayının Makedonya nüfusunun % 15.6’lık önemli bir kısmını oluşturduğu görülmektedir.
1950’lerin başında Makedonya Türklüğü büyük bir tehlikeyi atlatmak üzereyken Türkiye Cumhuriyeti ve Yugoslavya arasında “Serbest Göç Anlaşması” imzalandı. Buradaki Türk varlığına büyük darbe indiren bu anlaşmanın imzalanmasıyla Makedonya Türklüğü çözüldü. 1952-1959/60 yılları arasında Makedonya’dan Türkiye’ye on binlerce Türk göç etti. Birçok aile parçalandı, kalanlar ise perişan oldular. Balkan savaşları kadar feci sonuçlar doğuran bu göç yüzünden Makedonya Türkleri geleceklerine ait tüm umutlarını kaybederek, bir ölüm kalım savaşı vermeye başladı.1961 nüfus sayımında Batı Makedonya’da yaşayan Türklerin sayısında bir artış kaydedildi. Ancak bu artış, Makedonya’nın bu kesiminde yaşayan bazı Arnavutların Türkiye’ye göç etmek için kendilerini Türk olarak göstermelerinden kaynaklanıyordu. Bu nüfus sayımı Makedonya’da 131.481 Türkün yaşadığını ve bunun Makedonya nüfusunun % 9.4’ünü oluşturduğunu gösterdi.
1968 yılında Makedonya’da hızlanmaya başlayan Arnavut milliyetçiliğinden Türkler de nasibini aldı. Bu olaylardan sonra bazı Arnavut aydınları “Makedonya’da Türk yoktur Türkçe konuşan veya Türkleşmiş Arnavutlar vardır” tezini öne sürmeye başladılar ve dil, eğitim, kültür, sosyo-ekonomik ve siyasî haksızlıklar yaparak Türkleri Makedon ve Sırplardan sonra Arnavutlarda Türkleri eritmeye çalıştılar.(Bu düşünce bazı Arnavut aydınlarında hala geçerli olup geçtiğimiz 2005 yılında bir Arnavut partisinin genel başkanı bu tezi resmen medya önünde kullanıp Makedonya’ da Türk yok dedi.) Bunun neticesinde Türk nüfusunun, 1971 nüfus sayımında 22.932 kişilik bir azalmayla 108.552’ye düştüğü görüldü. Bu göçler olmamış olsaydı, şu anda Makedonya’daki Türk nüfusunun sayısı 500 binden fazla veya toplam sayının %20’sinden fazla olacağı tahmin edilmektedir.Belki de bu sayı daha fazla artarak Makedonya bir Türk Cumhuriyeti olabilecekti.
Makedon Komünist idarecileri söz konusu yıllarda bazen Türkleri, çoğu zamanda ise Arnavutları destekleyerek, bu iki Müslüman unsuru birbirine kırdırma siyaseti uyguladılar. Aslında Makedonların gözünde Arnavutlarla Türklerin çok farkı yoktu. Tarih boyunca Arnavutlarla beraber “ortak düşmanları” Türklere karşı savaştıkları tezini öne sürerek, Arnavutları kendilerine bağlamaya çalıştılar. Ancak uygulanan politikalardan en büyük zararı gören sadece Türkler oldu. Nitekim 1981 nüfus sayımında Türklerin sayısı 86.591’e düştü.
1981-1990 yılları arasında son günlerini yaşayan Makedon totaliter rejimi Türklere ve Arnavutlara her zamandan daha çok baskı yaptı. Makedon idarecileri bu yıllarda Müslüman olan herkese kuşkuyla baktılar. Devlet dairelerinde, eğitimde ve bilim alanında Türk ve Arnavutlara birçok kısıtlamalar getirdiler. Başta Türkler olmak üzere Makedon olmayanların temel hak ve hürriyetlerini esirgeyerek onlara yabancı muamelesi yaptılar. Bu etnik unsurların sayılarını olduğundan çok daha az ve istedikleri kadar gösterdiler.
Makedonya Türklerine eğitim alanında da bir takım baskılar yapılmaktadır.Bu baskılar,eğitimdeki problemler Balkan savaşlarıyla başlamıştır. Balkan savaşlarından sonra Türkiye ile bağlar kopmuş Makedonya Türkleri eğitim ve Kültür alanında hiçbir yardım görmemiştir.Bu yüzden Türkçe bilinmeden eğitim yapılmıştır. 1950-1951 yılında Makedonya’da Türkçe eğitim veren ilköğretim okul sayısı 100, öğrenci sayısı 12493 iken anavatana başlayan göç yüzünden ve Türklere yapılan siyasi komplolar yüzünden bu sayı 2000-2001 yılına kadar 55 okul ve 6950 öğrenci sayısına düşmüştür. Bu olumsuz gelişmeler yüzünden kadro sorunu belirmiş ve etkisini bugünde halen sürdürmektedir.Okullarımızda kadro, dil ve kitap sorunu bir şekilde halen mevcuttur. Çeviri yoluyla yapılan kitaplar uzmanlar tarafından yapılmadığından çok büyük hatalar meydana gelmiştir.Ders kitaplarında bu gibi yanlışlar çocukların başarısını olumsuz yönde etkilemiş ve halen etkilemektedir.Çünkü okullarımızda Türkçe kitaplar dışında diğer branş kitaplar; Makedon dilinden çeviri yapılarak hazırlanmaktadır. Türkçe Okuma ve Dilbilgisi kitapları ise Türk müellifleri tarafından yapılmaktadır.
Makedon ve Arnavutlar için yardımcı ek matematik kitapları basından çıkarken Türkler için tirajı az bahanesiyle bu kitaplar basına gönderilmiyor.Bu da Türk öğrencilerinin bu yardımcı kitaplardan faydalanmalarını engellemektedir. Üsküp yakınlarında bulunan Koliçan (Kolaçan) köyünde, Türkçelerini unutmuş ve bugün Torbeş olarak adlandırılan eski Peçenek Türklerinin Türk dilinde okumak arzusuyla 300 öğrenciye Eğitim Bakanlığı okul açmadığı için bu çocuklar her gün 40 km yol alarak, Türkçe eğitim veren “Tefeyyüz” ilkokuluna geliyorlardı.
Debre yakınlarında bulunan Merkez Jupa Belediyesine bağlı Jupa köyünde yine Türkçelerini unutan soydaşlarımıza okul açılmadığı için bu çocuklar Kocacik ,,Necati Zekeriya’’ ilkokulunda Türkçe okumak istedi, fakat Eğitim bakanlığı bu çocuklara da Kocacik ilkokulunda okumalarına izin vermedi. Böylece oradaki çocuklarımız velilerimiz büyük mücadele vererek 1999/2000 yılında Türk Demokratik Partisi girişimiyle Türk dilinde okul açıldı. Eğitim bakanlığı Türkçelerini unutmuş bu soydaşlarımıza Türkçe bilmiyorlar bahanesiyle okul açmadı. Öte yandan Makedonya anayasasına bakılırsa herkes istediği dilde öğrenim görebilir.
Tarihi, kültürel eserlere ve dini mabetlere yapılan zulüm:
Makedonya da yaklaşık 2 milyon nüfusun 68,3% Hristiyandır. Bunlar içinde en yüksek oranı 66,3% Ortodoks meshebinde olanlar oluşturmaktadır. İkinci olan Müslümanların oranı 30% dur.Hiçbir dini inancı olamayan insanların oranı ise 0,3 % tür. Makedonların yaklaşık 95% i Ortodoks meshebine mensuptur. Arnavutların 98%’ inden fazlası Müslüman, 0,4 % ise Hristiyandır . Arnavutlar arasında ateist olan yoktur. Türklerin 100% yakını Müslümandır. Türkler arasında Hristiyan dinine ait yoktur. Makedonya etnik topluluk ve dinsel açıdan Balkanların en karışık bölgelerden biridir.Bizce Din hak ve hürriyetleri , insan hak ve hürriyetlerinin ayrılmaz bir parçası sayılmaktadır . Diğer hak ve hürriyetler kaynak olarak din ve vicdan hürriyetinden kaynak almaktadırlar . Toplumun huzuru ve salaeti için din hak ve özgürlüklerinin ayrı bir yeri olması gerekir .
Din, sadece inanç anlamına gelmiyor. Din, çok sayıda hükümleri ve prensipleri olan ahlak niteliğini taşımaktadır . Devlet, din haklarına daha çok önem ve ilgi göstermek gerekir. Bu haklar sırf kâğıda yazılı kalmamalıdır . Bireyler ve dini kurumların pratikte bu hakları kullanmalarında büyük zorluklarla yüz yüze gelmektedirler . Devlet, bir an evvel ibadet yerlerinin inşaatını , onarımını ve bakımını liberalleştirmek mecburiyetindedir ; Dini birliklerin haksız olarak alınan mallarının geriye iadesi gerçekleşmelidir ; toplulukların dillerinde din içerikli kitapların basılmasını sağlamalıdır; dini görevlilerin eğitim toplulukların dillerinde olmasını sağlamalı . Devletimizin bazı bölgelerinde en ihtiyaçlı dini görevlerini yerine getirecek dini görevlilerin olmadığı görünmektedir . Örnek olarak Doğu Makedonya’da Türklerin yaşadıkları bölgelerde bu sorun göze çarpmaktadır .
Acı bir gerçek var ki, devlet sübjektif ve objektif nedenlerden dolayı var olan din hak ve hürriyetlerini değişik mekanizmalarla yeterince ilgi gösterecek yerde engel çıkarmaktadır . Siyasal nedenlerden dolayı bir dini birliğine ağırlık vererek diğer dini birliklerini ihmal ederek taraf tutmaktadır .
Makedonya’da, dini birlikler ve kuruluşların kanunen her ne kadar eşit olmaları yazılıysa, pratikte bu böyle değil. Pratikte uzun zaman bir dini birliğe ağırlık vererek diğer dini birlikler saf dışı bırakılmıştır. Anayasada her ne kadar din devletten ayrıdır ve dini birlikler eşittir ilkesi yürürlüktedir dense de, pratikte devlet aleni davranışlarda , sadece bir dini birliği ilk plana çıkarmaktadır.
Dini Birlikler ve dini gruplar arası ilişkiler komisyonuna gelince, kanaatimce bu kurum dinler arası diyalogdan ve inanç hak ve özgürlüklerin bu kadar kötü durumundan en büyük sorumluluğu taşımaktadır. Bu kurum yıllarca din hak ve hürriyetlerin duraksamasına sebep olmaktadır. Bunun ötesinde asla objektif olmamış taraf tutmaktan kurtulamamıştır.
Son zamanlarda din mabetlerine ve din görevlilerine saldırılar artmaktadır. Bu saldırılar hangi taraftan gelirse gelsin, sorumluların suçlanması ve bir an evvel hukuk önünde hesap vermeleri gerekir . Makedonya’da kriz döneminde Makedonya İslam Birliğine ait 56 altı dini mabedin yıkıldığı , yakıldığı ya da hasara uğradığı tespit edilmiştir. Bu eserler arasında 6-sı kanunlar ve UNESCO himayesi altında bulunmaktadır.
Diğer yandan devletimizde , halk kurtuluş savaşından bu yana yüzlerce cami, mescit, mezarlık , tekke ve diğer dini eserler yerle bir edilmiştir. Üsküp’te , Gostivar’da , Ohri’de ve diğer kasabalarda camilerin yerle bir edildiği en taze örneklerdir. En yakın bir geçmişten hatıramızdan halen silinemeyen meşhur Pirlepe camisi yakılıp yerle bir oldu . Aynı öyle Üsküp taş köprüsündeki Mihrabın barbarca yıkılışı . Manastır’da ve Pirlepe’deki tarihi Osmanlı Türk Saat kulelerine haçların takılması . Devletimizde halen çok sayıda dini mabetler müze veya galeri olarak kullanılmaktadır. Bunlar yetmemiş gibi en son Manastır’daki Yeni Cami etrafında yapılan kazımalar bu barbar saldırıların bir devamı sayılmaktadır . Bütün bu saldırılara karşı Dini Birlikler ve Dini Grupları Arası İlişkiler Komisyonuna ve Makedonya Ortodoks Kilisesinden kınama beklerken, kınama şöyle dursun dolaylı olarak böyle girişimlere destek verici mesajlar verilmektedir. Din görevlileri ve din adamları her zaman hakikati ve gerçekleri söylemeleri gerekir. Günümüz insan haklarının bazı temel özelliklerine bir dereceye kadar öncülük eden tarihsel olarak çok önemli evrensel fikir ve önerilerin ya da ulusal yasal düzenlemelerin bulunduğu gerçeği bir yana, günümüz insan haklarının kayıtsız şartsız evrenselliği ve bu şartların korunması için gerekli sorumluluk yapısı tamamen ve kesinlikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni uluslararası düzenin ürünüdür ve Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün sayesinde ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak Makedonya ve Türk Dünyasında yapılan bazı asimilasyon politikalarını en aza indirmek için Türk gençliğinin eğitimine önem verilmelidir.Bu eğitimde Türk Tarihini olduğu gibi yazmak ve anlatmak gerekir. Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri devreye girip, nüfusumuzun yoğun olmayan bölgelerde yaşayan soydaşlara destek olmalıdırlar. Türkiye, Türk gençliğine sağlıklı ve yararlı bir politika izlemelidir. Yakın gelecekte Avrupa Birliği Gençlik Değişim Projeleri modelli, ‘’Türkçe Konuşan Ülkeler Gençlik Değişim Programı’’ hayata geçirilmelidir. Bununla birlikte bazı önyargılar kalkmış olur ve Türkiye Türkçesi daha fazla bilinir, konuşulur hale gelir. Böylelikle dilde birliği doğru bir adım daha atmış oluruz. Türk Dünyasın da ki akademisyenleri , bilim adamlarını tek çatı altına toplayıp, araştırma ve geliştirme gruplarının oluşturulması gerekmektedir. Başta Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye de öğrenimlerini devam eden Türk Dünyası gençlerinin temsilcileri olmak üzere, Türk Dünyası üniversite temsilcileri, üniversitelerin ilgili dernek,topluluk- klüp temsilcileri ve ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşan, arkasında Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devletin olduğu güçlü bir konsey kurulup, Türk Gençliğinin fikirlerine değer verilmesi ve bu konseyde alınan kararların desteklenmesi gerekir. Genç nesilden başlayarak asimilasyon politikalarını durdurup, asimile olmaktan kurtulur, Türklüğümüzü en iyi şekilde yaşatmış oluruz. Belki de Türk Birliğine daha hızlı adımlarla yürümüş oluruz.
Enes İbrahim