“Osmanlıcılık”, yani Osmanlı olan her şeye gösterilen yoğun ilgi, birkaç yıldır Türkiye’de yeni bir trend halini aldı. Bu olgu, sadece Sultan Süleyman ve hareminin yaşantısını mercek altına alan “Muhteşem Yüzyıl” gibi televizyon dizilerinin popülaritesinde kendini göstermekle kalmıyor.
Bu olgu, aynı zamanda Osmanlı tarih kitaplarının, Osmanlı tarzı mücevheratın, müzelerde Osmanlı konulu sergilerin, Osmanlı’dan kalma binaların restorasyonunun ve Osmanlı kaligrafisine duyulan ilginin artmasında da yansımasını buluyor.
Bu yeni modanın belli bir ticari boyutu olduğu yadsınamaz. Bununla birlikte, Türkiye’nin Osmanlı mirası, proaktif bölgesel diplomasisine, piyasalarının genişlemesine ve toplumsal bölünmelerin üstesinden gelinmesine yönelik bir referans noktası teşkil edebilir.
İstanbul Üniversitesi’nde Osmanlı kültürel tarihine yönelik dersler veren Doç. Dr. Zeynep Ertuğ’a göre, Osmanlı’ya olan ilgi iki kaynaktan besleniyor:
“Birincisi, Avrupa kültürü ile fazlasıyla iç içe yaşayan toplumun kimlik arayışı; ikincisi ise geç kalmış bir burjuvazinin yansıması olarak, iktisadi olarak güçlenen bireylerin artan harcama kapasitesi ile aristokratik yaşam tarzına merak salması.”
Bununla birlikte, uzmanlar, bu eğilimi, erken Cumhuriyet döneminde Osmanlı geçmişinden kendini uzaklaştırmaya çabalayan Kemalist devlet ideolojisiyle arasına bir mesafe koymak olarak görmüyor. Daha ziyade, bu yeni trend, insanların Osmanlı kültürüne yönelik yaklaşımındaki değişimlerin bir yansıması.
Kemerburgaz Üniversitesi’nden Profesör Emre Alkin’in açıkladığı gibi, kısa süre öncesine kadar insanlar Osmanlı İmparatorluğu’nu bir yaşam kültürü olarak değil, salt bir devlet biçimi olarak görmekteydi.
SETimes‘ın konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Emre Alkin, “Zorla unutturmaya yönelik tüm o çabalara rağmen, Osmanlı’nın aslında giyim kuşamdan yaşam tarzına, mutfak kültüründen mücevher ve dekorasyona kadar pek çok alanı kapsayan bir yaşam kültürü olduğu anlaşıldı,” diyor.
Bu eğilim, Osmanlı geçmişlerinden daha fazla gurur duyan insanların sayısında da artışa neden oldu.
Kimilerine göre, “Osmanlıcılık”, Türkiye’nin Osmanlı geçmişinin ticarileştirilmesinden ibaret. [Reuters]
|
“Aslında uzun süredir geçmişin kötü olduğunu bilmek insanları rahatsız ediyordu; şimdi kötü değil muhteşem olduğunu öğrenmek herkesin hoşuna gitti,” diyor akademisyen Ertuğ.
Bununla birlikte, Osmanlı dönemi monolitik olarak algılanamaz; daha ziyade farklı dönemlerden oluşmaktadır ve bu dönemlerin bazılarında muzaffer, bazılarında ise mağlup olunmuştur. Dolayısıyla, bir tür nostaljiye kapılan insanların Osmanlı geçmişlerinin ancak “bazı” dönemlerinden gurur duymaları mümkün.
“Ancak uzun vadede birisi size ‘peki niçin böylesine şanlı bir dönem sona erdi?’ diye sorarsa, bir tür hayalkırıklığı yaşanabilir,” diyor Galatasaray Üniversitesi’nden tarihçi Ahmet Kuyaş.
Kuyaş gibi bazı uzmanlar bu eğilimi, otuz-kırk yıldır devam eden bir ilginin olgunluk çağına erişmesi olarak kabul ederken, diğerleri ise bunun yapay bir gelişme olduğunu düşünüyorlar.
“Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili konulara olan ilgi hiçbir zaman kesilmemiş olsa da, Osmanlı’yı politik bir miras olarak tartışan romanlardakinden farklı olarak, şu anda çok daha yüzeysel görünüyor,” diyor Washington Üniversitesi’nde Türkçe ve Osmanlıca Çalışmaları Programı kapsamında ders veren Doç. Selim Kuru.
Kuru açısından, TV dizilerine, alışveriş merkezlerindeki mal tasarımlarına ve görsel temelli yayınlara gösterilen ilgi, Türkiye’deki pazarın ve yurtdışında Türkiye pazarının yeniden canlandırılmasının bir yolu.
Kuru, “Bu dönemde Osmanlı’ya ilginin yeniden canlanması, bu konunun pazar ekonomisinde bir meta değeri kazandığını gösteriyor,” şeklinde açıklıyor.
Kuru’ya göre, son yüzyılda belli başlı akademisyenlerin tarih çalışmalarından elde edilen birikim, ne yazık ki bu kar ivmesindeki yükselişe kurban ediliyor.
Bununla birlikte, Osmanlı mirası, Türkiye’ye dış politikasını yürütmede ve kimlik sorunlarının üstesinden gelmede bir referans noktası teşkil edebilir.
AKP Kayseri milletvekili Prof. Pelin Gündeş Bakır, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar ve Orta Doğu’daki farklı kimlik ve dini inanışlar için bir pota oluşturduğunu söylüyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu (ortada), Bosna Hersek Üçlü Başkanlık Konseyi’nin Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç (solda) ve Bosna Baş Müftüsü Mustafa Ceric Saraybosna’da. Davutoğlu, Türkiye’nin dış politikasının yeni Osmanlıcılık olarak adlandırılmasına birçok kez karşı çıkmıştı. [Reuters]
|
“Osmanlı İmparatorluğu, Ortadoğu ve Balkanlar’da hüküm sürdüğü beş yüz yıl boyunca hoşgörü, barış ve siyasi istikrarın merkezi olmuştur. Bu açıdan Osmanlı modeli, Ortadoğu ve Balkanlar’daki Türkiye politikaları için bir referans teşkil edebilir.”
“Tarihin de bize apaçık gösterdiği gibi, hem Balkanlar’da hem de Ortadoğu’da barışın, istikrarın ve ekonomik refahın tesisinde Türkiye önümüzdeki on yılda çok önemli bir rol oynayabilecek potansiyele sahiptir,” diye ekliyor.
Bununla birlikte, Osmanlı mirasına yeniden doğan ilgi, genellikle “Yeni Osmanlıcılık” olarak isimlendirildiği gibi, atalarını taklit ederek emperyal bir yönelim benimsemek anlamına gelmiyor. Daha ziyade, Soğuk Savaş sonrası ekonomik gereksinimler ve jeopolitik değişimlerin mantıklı bir sonucu olarak beliriyor.
Kuyaş’a göre, kerhen yeni Osmanlıcılık olarak adlandırılan şey, aslında Türkiye’nin yakın coğrafyasında yeni piyasa arayışından ibaret. “Dolayısıyla, bu durum, kültürel bir yayılma değil, daha ziyade ekonomik yaşam alanını genişletme arzusudur.”
Siyaset yorumcusu Mustafa Akyol ise, bunu yeni-emperyalist bir girişim olarak görmüyor. “Daha ziyade, makul olunduğu takdirde, dış politikada ilham verici bir vizyon sağlıyor.”
Akyol’a göre, Balkanlar ve Orta Doğu ile tarihsel bağları anımsarken, “mantıklı davranılmadığı takdirde aşırı bir hayranlığa kaçma riski her zaman bulunuyor.”
Kimileri Türkiye’nin Orta Doğu’daki proaktif politikasını Batı’dan kopuş olarak algılarken, Akyol, Türkiye’nin Osmanlı mirasına artan ilgisini, Avrupa’nın reddi olarak görmüyor.
“Osmanlı İmparatorluğu, Fransa ve İngiltere gibi Avrupalı güçlerle yaptığı ittifaklarda Avrupa politikasının önemli bir parçası zaten olmuştu. Dolayısıyla, her ne kadar Türkiye’nin AB üyelik süreci bugünlerde pek parlak görülmese de, Osmanlı geçmişi, Avrupa’yı dışlamaz,” diye açıklıyor Akyol.
Belki de iç istikrar açısından en önemli unsur olarak, Osmanlı mirasına yönelik yeniden canlanan ilgi, Türk toplumu içindeki farklılıkların yeniden ortaya çıkarılması yönünde olumlu bir adım atılmasıyla sonuçlanabilir. “Diğer bir deyişle, toplum içinde Kürt ve gayrimüslim unsurlara dair farkındalık artmış oluyor.”