Çeşitli gruplar tarafından servis edilen İslamofobi politikaları Balkanlarda asırlarca yan yana yaşayan halkları bir birine düşürme gayesindedir. Hiç kuşkusuz Balkan halkları bu süreci iyi anlayacak ve asırlardır sadık kaldıkları kardeşlik havasını koruyacaklardır.
Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo saldırısı Avrupa’daki İslamofobiyi körüklerken bu dalga Balkanlarda da hissedilmeye başlandı. Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek, Arnavutluk gibi Balkan ülkelerinde Müslüman karşıtı gruplar harekete geçerek Müslümanların dini mekânlarına çeşitli saldırılarda bulundular. Düzenlenen yürüyüşlerde ırkçı söylemlere yer verilerek bu coğrafyada Müslümanların gerilimi tırmandırdığı iddia edildi.
Balkanlardaki camilere yapılan saldırılar, kundaklama hadiseleri, İslam’ın kutsal değerleriyle alay etme gibi hadiselerle karşılaşılmaktadır. Makedonya’da Vevçani Karnavalında İslam’ın kutsal değerleriyle alay edilmiştir.
Charlie Hebdo saldırılarıyla oluşturulan olumsuz havanın İslam dinine mal edilmek istenen vahşet, şiddet, ölüm gibi kavramlar asla kabul edilemez. Bir inancın değerleriyle alay etmek, istismar etmek hakaret etmek ifade özgürlüğü veya demokrasi gibi kılıflarla örtülmesi veya geçiştirilmesi asla kabul edilecek bir davranış şekli olamaz.
Balkanlardaki İslam karşıtı hareketlerin çeşitli manipülasyonlar çevresinde gerçekleştiği bilinmektedir. Meydana gelen farklı saldırılar neticesinde medyanın İslam topluluğunu sorumlu tutması bu tezi güçlendirmektedir. Balkan halkları bu oyuna asla gelmemeli tarihi belleklerini taze tutarak barış ve istikrarı yaşatmalıdır. Yine Balkanlarda yaşayan Müslümanların çalıştıkları yerlerde namaz kılmaları, Cuma namazına gitmeleri, başörtüsü takmaları dolayısıyla uğradıkları ayrımcılıkla ilgili sıkıntılar yaşanmaktadırlar. Balkan ülkelerinin anayasalarında dini özgürlükleri destekleyen maddeler olmasına rağmen birçok Müslüman sözlü tacize maruz kalmakta ve çoğu zaman çeşitli sebeplerden dolayı, işini kaybetme korkusu veya dışlanmadan çekindiği için bu tavrını net şekilde koyamamaktadır.
Balkan halkları, dedelerinin Osmanlı döneminde yaşadığı huzurlu barış ortamını unutmayarak farklılıkları ve hoşgörüye duyacakları saygıyı pekiştirmelidirler. Bu davranış, asırlarca Balkan tarihi ve yaşanılan güzel anlara karşı bir sorumluluk olacaktır. Bugün Balkanlarda yaşayan bütün halklar şunun idrakine varmalıdır ki dedeleri, ataları huzurlu bir ortamda yaşamasaydı bugün kendileri de olmayacak, dilleri ve kültürleri de yaşamayacaktı.
Asırlarca büyük emek ve caba neticesinde oluşturulmuş bu barış ve huzur ortamı bilinçli şekilde çeşitli çevreler tarafından bozulmaya çalışılıyor. Ortak olan bu mirası korumak bütün Balkan halklarının tarihe karşı sorumluluğudur.
Osmanlı Balkanları İstikrar Adasına Çevirmiştir
Balkanlarda asırlara dayanan hoşgörünün altyapısını anlayabilmek için Osmanlı’nın bütün sınırları içinde uyguladığı ve dünyaya örnek olan “millet” sistemini idrak etmek gerekiyor. Osmanlı, sınırları içinde yaşayan bütün halklara kendi inançlarını yaşama özgürlüğü tanınmıştı. Bu güvence altında yaşayan halk, karşılığında devlete cizye adı altında vergi vererek asırlarca barış, huzur ve güvence altında hayatını sürdürmüştür. Esas itibariyle millet sistemi din hoşgörüsüne ve din farkına dayandığı için Osmanlı toplumu içinde bütün halklar kendi dini kurumlarıyla özerk bir statüye sahipti. Osmanlı devletinin uyguladığı bu sistem temel olarak Allah’ın Kur’ân’daki emirlerine dayanır: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun hüküm vermenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah Semî ve Basîr’dir (sözlerinizi de, hükümlerinizi de hakkıyla işitir, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Nisa Suresi, 58)
Böyle bir yönetim anlayışını benimseyen Osmanlı idarecileri farklı ırk, din ve mezheplere hoş görü göstererek insanlara eşit davranmışlardı. Osmanlı döneminde dışlanmış, değer verilmemiş halk toplulukları kucaklanarak kaynaşma yoluna gidilmiştir.
Fatih, Balkanlardaki Uygulamalarıyla İnsanlığa Ders Vermiştir
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Osmanlı millet sistemini bize özetleyen çok güzel örneklerle karşılaşmaktayız. “Sırbistan’ın her tarafında Katolik kiliseleri tesis edeceğim, Protestan kiliselerini yıkacağım.” Diyen Macar Kralına karşı Fatih Sultan Mehmet Sırp Kralı Brankoviç’e “Eğer devletime itaat ederseniz, her caminin yanında bir kilise inşâ edilecek; buralarda herkes kendi Hâlıkına ibâdet edecek”.
Osmanlı bu ve benzeri uygulamalarla Balkan halklarına güvence vermesini bilmiştir. Bu güven ortamında Balkan halkları asırlar boyunca huzur içinde yaşamışlardır.Fatih Sultan Mehmet’in Bosna’yı fethinden sonra burada yaşayan Latin papazlarına dini hürriyet, can ve mal güvenliklerini temin eden fermanı insanlık tarihinin en önemli ibretlerinden birisidir.
“Ben ki Sultan Mehmed Hânım!
Dünyaya ilân ediyorum ki, bu padişah fermanı verilen Fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum; hiç kimse ne bu adı geçen insanları ve ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içinde yaşasınlar. Ve bu göçmen durumuna düşen insanlar hür ve emniyet içinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki bütün memleketlere bütünü dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkârlarımdan ve ne de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hattâ bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse, onlar da aynı haklara sahiptir.Bu padişah fermanını ilân ederek burada, yerlerin ve göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah’ın büyük elçisi aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki, emrime uyarak bana sâdık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazanların aksini yapmayacaktır. Şöyle bilesiniz.… 29 Mayıs 1463”
Osmanlının farklı dinlere ve milletlere olan hoşgörüsü başta Balkanlarda olmak üzere bütün imparatorluk sınırları içinde toplum barışının sağlanmasında dünyada eşine az rastlanan bir uygulama olmuştur.
Osmanlının bugün için bile örnek olacak millet sistemi Müslüman, Hristiyan, Musevi ve diğer toplulukların asırlarca barış içinde yaşamalarını, kendi dillerini ve kültürlerini muhafaza etmelerini sağlamıştır.
Asırlarca farklı kültürlere, din, dil ve milletlere yaşam hakkı vermiş Osmanlı, çekildiği bölgelerden hemen sonra büyük bir kargaşa, zulüm baş göstermiş bir çatı altından yaşamış olan halklar kavgaya tutuşmuştur. Kafkaslar’dan Balkanlara, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar savaşlar, katliamlar devam etmektedir.
Osmanlı idaresindeki bölgelerde karşılaşılan bütün zorluklara rağmen devlet hiçbir zaman zulme, baskıya başvurmamış elinden geldiğince adil bir düzen uygulamıştır. Hoşgörü, sevgi, adalet ekseninde insanlığa barış getirmiştir. Osmanlının asırlarca sarsılmadan ayakta kalmasının en büyük sebebi hiç kuşkusuz bu olmuştur.
Balkanlardaki Hoşgörünün Temelleri Osmanlı Döneminde Atılmıştır
Gerek Balkanların içinden gerekse bu coğrafyanın dışından gelen fitne kıvılcımları Balkan halkalarını bir birine düşürmüştür. Fakat sağlam bir bilince sahip olan Balkan halkları, asırlara dayanan hoşgörüye dayalı belleklerini korumakta ve bu hoşgörü mirasına sahip çıkmaktadırlar.
Belirli dönemlerde bilinçli şekilde ortaya çıkarılan kargaşalar Balkan toplumunun huzurunu kaçırsa da bu topraklar Osmanlının hoşgörüsü, medeniyeti, kültürü ve sevgisiyle doludur. Ve her Balkan milleti bunun kıymetini gayet iyi bilmektedir.
Temelde insanı merkeze alan Osmanlı devlet anlayışı, onun huzuru için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Avrupa ülkelerinde insanlık ayaklar altına alınmışken, bitmek bilmeyen mezhep savaşları yaşanırken Osmanlı coğrafyasında barış, refah ve huzur vardı. Yine bu asırlarda Yahudiler her yerden kovulurken, büyük baskılara ve eziyetlere maruz bırakılırken şefkat elini açan ve kapısını aralayan tek devlet Osmanlı olmuştur.
Sormak gerekirse hangi Avrupa şehrinde cami, kilise ve havrayı yan yana görürsünüz? Var mıdır bunun örneği? Cami, kilise ve havranın yan yana olması Osmanlı’nın hoşgörüsünün sonucudur. Farklı dinleri kucaklayan, yaşatan onların mabetlerine saygı gösteren Osmanlı olmuştur. Başka kültürlerde ve İmparatorluklarda bunu göremezsiniz.
Bugün Avrupa’da yaşanan İslamofobi hadiselerini Balkanlara yaymak isteyen çevreler asla başarılı olamayacaklardır. Yaşanan gelişmeler tamamen siyasi çıkarlar doğrultusunda yönlendirmekte buna karşılık Balkan halklarının tabanında bir sıkıntı bulunmamaktadır.
Osmanlı Balkanlardan çekildikten sonra burada yaşayan halklar kültürlerini, dillerini muhafaza etmiş bir şekilde ortaya çıktılar. İstisnasız olarak Balkanlarda bütün milletler Osmanlı idaresi zamanında dillerini korumuşlardır. Yok olan, unutturulan tek bir dil bile göremezsiniz. Osmanlı Balkanlara hoşgörü kültürünü getirmiştir. Bir birlerine tahammülü olmayan, kin kusan topluluklar Osmanlının millet sistemi zemininde kardeşçe birbirlerini kucaklamışlardır. Osmanlının Balkan idaresi örnek bir insanlık dersidir. Osmanlı bu coğrafyada insanlık tarihine örnek bir yönetim sistemi uygulamıştır.
Osmanlı, Balkanlardaki halklara yardım eli uzatarak asırlar içerisinde dini mabetler, köprüler yapmış onların huzuru için çalışmıştır. Bu yüzden Balkan toplumların hafızaları muhafaza edilmiş ve bugün devamlılıkları sağlanmıştır.
Altı asır Osmanlı idaresi süresince Balkanlarda ortadan kalkan bir dil, din, kültür gösterebilir misinizi? Buna kesinlikle hayır cevabını verebilirsiniz.
Balkanlardaki dini mekânların, kilise, havra vb. yerlerin inşa tarihlerine bir bakalım. Bunların çoğu Osmanlı döneminde yapılmıştır. Osmanlı bunları desteklemiş ve kalkındırmıştır. Bu örnek davranış insanların kardeşçe yaşamalarını, bir birilerine sonsuz saygı göstermelerini sağlamıştır.
Son yıllarda Balkan halkları bir birlerine yabancılaştırılmak istenmektedir. Bir birini tanımayan topluluklar karşılıklı güven eksikliği duyarlar. Bu da çatışmaya uygun bir zemindir. Oysa ki Osmanlı burada çok güzel bir miras bıraktı. Bütün Balkan halkları bir birini tanıyor ve anlıyordu. Ferid Muhiç’in aktardığı bir anı şu şekildedir: “1970’lerde vefat eden hocam Mitko İlievski ile Viniça’daki Blates köyüne gittik. Orada sohbet eden iki kişiye rastladık. Birisi Türkçe, diğeri de Makedonca konuşuyordu. Hocama bunu sordum. O da Türkçe konuşanın Makedon, Makedonca konuşanın da Türk olduğunu söyledi. Demek ki insanlar birbirlerinin dillerine saygılıydı.”Bu ve benzeri örnekler bize aslında bu zemini anlatmaktadır.
Çeşitli gruplar tarafından servis edilen İslamofobi politikaları Balkanlarda asırlarca yan yana yaşayan halkları bir birine düşürme gayesindedir. Hiç kuşkusuz Balkan halkları bu süreci iyi anlayacak ve asırlardır sadık kaldıkları kardeşlik havasını koruyacaklardır.
Ortadoğu uzmanı Edward Said’in de belirttiği gibi; dünyada köklü ve samimi bir barış ancak, Osmanlı millet sistemine benzer bir sistemin, zamanın ruhuna ve telâkkilerine uygun bir şekilde tatbik edilmesiyle yerleşecektir.
Bütün bunlar Balkanların tarihi hafızasına işlenmiş güzellikler olup Balkan halkları tarafından bilinmeli ve sahip çıkılmalıdır. Osmanlının değerleri etrafında uygulanacak politikalarla Balkanlar huzur, refah ve barışa kavuşacaktır.
abidinkarasu@hotmail.com