Ali Maskan
Eski Adalet Bakanı ve Evet Bulgaristan Partisi’nin Başkanı Hristo İvanov’un Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Onursal Başkanı Ahmet Doğan’ın yazlık villasının yanındaki halk plajına girmesinin, Ulusal Koruma Dairesi (NSO) görevlileri tarafından zor kullanılarak engellenmesinin ardından ülkede başlayan gösteriler, her geçen gün genişleyerek devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in NSO görevlileri hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamasının ardından, Başsavcı İvan Geşev cumhurbaşkanlığı danışmanlarından ikisini yolsuzluk suçlamasıyla tutukladı. Bu gelişmeyle, cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki gerilim açıkça kamuoyuna yansımış oldu. Cumhurbaşkanı Radev’in katıldığı bir törende, protestolar ne kadar sürecek sorusuna “Gitmeleri gereken kişiler iktidardan düşünceye kadar” cevabını vermesi olayların boyutunu net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
Balkanlarda yaşanan bu satranç oyununa AB’den yeni çıkmış İngiltere’nin nasıl müdahil olacağı, aslında merak edilmesi gereken bir husus. İngiltere açısından Kuzey Afrika bağlantılı Orta Doğu daha öncelikli bir gündem olmasına rağmen, oyunun açıldığı her bölgede İngiltere’nin var olması kaçınılmaz olacaktır. Klasik İngiliz “Kıta Avrupasını dengeleme” politikasını düşündüğümüzde, oyunun kurallarına yeni bir boyut gelmesi muhtemel.
Eylemlerin “zehirli üçlüsü” olarak adlandırılan Arman Babikyan, Avukat Nikolay Hacigenov ve Prof. Dr. Velislav Minekov Facebook’ta yayımladıkları mesajlarında “İktidardaki mafyadan kurtuluncaya kadar yine toplanıyoruz” ifadesini kullandılar. Ayrıca Minekov medyaya yaptığı açıklamada, sistemin vatandaşlar tarafından değiştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sosyal medya destekli sokak muhalefeti başbakanı, başsavcıyı ve HÖH Milletvekili Delyan Peevski’yi hedef olarak gösterirken, Cumhurbaşkanı Radev halkın iradesinin yanında olduğunu açıkça ifade ediyordu.
Sokak gösterilerinin artması üzerine Başbakan Boyko Borisov, Maliye Bakanı Vladislav Goranov, İçişleri Bakanı Mladen Marinov ve Ekonomi Bakanı Emil Karanikolov’un istifalarını istedi. Akabinde Sağlık Bakanı ve Turizm Bakanı’nı da içine alacak şekilde beş bakanı görevden aldı. Lakin başbakan ve başsavcının istifasını isteyen göstericiler bununla yetinmeyeceklerini, istekleri kabul edilinceye kadar gösterilere devam edeceklerini belirttiler.
Bu gelişmelerin Bulgaristan’da önemli bir değişikliğin öncülü olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Son dönemlerde, Batı’nın sosyal medya destekli halk hareketleri marifetiyle çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği operasyonları farklı coğrafya ve ülkelerde görmekteyiz. [1]
Türkiye’ye olan etkisine bakacak olursak, Türk azınlığın siyasi etkinliği sınırlandırılabilir, Türk Akım projesinin maddi ve siyasi faydaları tehlikeye girebilir, Türkiye’nin Balkanlar ve Avrupa’ya fiziki girişi kontrol altına alınabilir, Türk azınlığa etnik bir ayrımcılık uygulanabilir, uluslararası göç konusunda yeni sorunlar yaşanabilir.
Özellikle Türk Akım doğalgaz projesiyle Bulgaristan’ın Rusya ve Türkiye’ye geri dönüşü olmayacak şekilde bağlandığını düşünen Batı’nın böyle bir operasyonu başlatması, onlar açısından kaçınılmaz bir gelişmeydi. Dini ve tarihsel bağları nedeniyle hali hazırda Rusya ile ilişkileri iyi olan Bulgaristan’ın kriterleri yerine getirip getirmediği fazla sorgulanmadan Avrupa Birliği’ne (AB) alınmasının ardındaki en büyük neden de bir eksen kayması yaşatmaktı. AB bunu önemli ölçüde başarmış olsa da, Rusya ile Balkanlarda girdikleri siyasi mücadelede Bulgaristan’ın yeniden bir kayma yaşaması sorunu Batı açısından endişe vericiydi.
Olayların bir Türk partisinin onursal başkanı ve milletvekili nezdinde başlamış olması ise çok manidar bir durum olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar bu yaşananlar Türklere karşı bir etnik karşıtlığı gündeme getirmiş olmasa da, bundan sonraki seçimlerdeki HÖH’ün durumunu olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünebiliriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen Bulgar Demir Kilisesi’nin açılışında bir araya gelen iki ülke lideri arasındaki ilişkilerin olumlu seyrettiği herkes tarafından biliniyor. Bu kültürel yakınlığa karşılık olarak Bulgaristan’daki bir Osmanlı camisinin de Bulgar hükümeti tarafından restore edileceğinin açıklanması, iki ülke ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırdı.
Eylemlerin “zehirli üçlüsü” olarak adlandırılan Arman Babikyan, Avukat Nikolay Hacigenov ve Prof. Dr. Velislav Minekov Facebook’ta yayımladıkları mesajlarında “İktidardaki mafyadan kurtuluncaya kadar yine toplanıyoruz” ifadesini kullandılar. Ayrıca Minekov medyaya yaptığı açıklamada, sistemin vatandaşlar tarafından değiştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sosyal medya destekli sokak muhalefeti başbakanı, başsavcıyı ve HÖH Milletvekili Delyan Peevski’yi hedef olarak gösterirken, Cumhurbaşkanı Radev halkın iradesinin yanında olduğunu açıkça ifade ediyordu.
Bu haliyle bakıldığında, Bulgaristan’da her türlü önlem alınmaya çalışılmış olsa da, Rusya ve Türkiye’nin bir “Truva atı” ile tekrar sahneye çıkmasından daha endişe verici hiçbir şey olamazdı. Sosyal medya destekli bu halk hareketi sadece Borisov hükümetinin görevden ayrılmasını değil, sistemin tamamen değişmesi yönündeki talepleri gündeme getiriyor. Devletin mafya ve oligarklar tarafından yönetildiğini savunan halk, mafya yönetiminin tamamen sonlandırılması talebini vurguluyor. Gösterilerin boyutuna göre ya erken seçime gidilecek ya da 2021 Mart’ında olması gereken genel seçimler beklenecek. Ama her hâlükârda, ülkede yeni bir seçim yapılana kadar, gösterilerin devam etmesi muhtemel görünüyor.
Bulgaristan’ı ABD yanlısı bir eksene doğru götüren bu sürecin halk tarafından yönlendiriliyor olması, batılı değerler açısından demokratik bir sürecin desteklenmesi olarak telakki edilecektir. Dünya kamuoyuna da bu şekilde sunulacak gelişmelerin olumlu bir karşılık bulması muhtemel.
Peki, bu hareketin başarılı olması durumda Rusya ve Türkiye’yi bekleyen tehlikeler neler olabilir? Rusya açısından baktığımızda, Türk Akım projesi sıkıntıya girebilir, Bulgaristan üzerindeki etkinliği sınırlandırılabilir, Türk Akım projesiyle Balkanlarda siyasi üstünlük kurmasının önüne geçilebilir, Balkanlar’da Türkiye ile ortak politik girişimleri engellenebilir, Karadeniz’deki üstünlüğü sınırlandırılabilir.
Türkiye’ye olan etkisine bakacak olursak, Türk azınlığın siyasi etkinliği sınırlandırılabilir, Türk Akım projesinin maddi ve siyasi faydaları tehlikeye girebilir, Türkiye’nin Balkanlar ve Avrupa’ya fiziki girişi kontrol altına alınabilir, Türk azınlığa etnik bir ayrımcılık uygulanabilir, uluslararası göç konusunda yeni sorunlar yaşanabilir.
Yunanistan ile yıllar önce yaşadığımız ve dün itibarıyla çözdüğümüzü düşündüğümüz sorunların temcit pilavı gibi ısıtılarak gündeme getirilmesi, Türkiye’nin batısında yeni problemlerin sinyallerini veriyor. Yunanistan ile Doğu Akdeniz, Libya ve Ege adaları hususunda yaşanan uyuşmazlıklara bir de Bulgaristan ile çıkabilecek olası sorunların eklenmesi, AB ve ABD’nin geniş tabanlı sürdürülebilir çatışma stratejisinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Olayların bir Türk partisinin onursal başkanı ve milletvekili nezdinde başlamış olması ise çok manidar bir durum olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar bu yaşananlar Türklere karşı bir etnik karşıtlığı gündeme getirmiş olmasa da, bundan sonraki seçimlerdeki HÖH’ün durumunu olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünebiliriz.
Balkanlarda yaşanan bu satranç oyununa AB’den yeni çıkmış İngiltere’nin nasıl müdahil olacağı, aslında merak edilmesi gereken bir husus. İngiltere açısından Kuzey Afrika bağlantılı Orta Doğu daha öncelikli bir gündem olmasına rağmen, oyunun açıldığı her bölgede İngiltere’nin var olması kaçınılmaz olacaktır. Klasik İngiliz “Kıta Avrupasını dengeleme” politikasını düşündüğümüzde, oyunun kurallarına yeni bir boyut gelmesi muhtemel.
Klasik konvansiyonel güçlerin yerine, psikolojik silahların kullanıldığı günümüz soğuk savaşlarında, toplumları yönetebilmek ülkelerin gücünün göstergesi olacak. ABD ve Rusya bu anlamda farklı silahların kullanıldığı asimetrik bir mücadele sürecindeler. Dijital devletler çağında, Rusya’nın klasik dönem mantığıyla mücadele yöntemini gözden geçirmesi gerekecek. Türkiye’nin Balkan coğrafyasında sahip olduğu tarihsel gücü ise hiç kuşkusuz bütün ülkeler tarafından yakinen takip edilecek. [2]
[“Korsanlıktan Siyasal İslam’a: Cezayir’de Sosyal ve Toplumsal Değişim” ve “Kalanlara Gurbet Gidenlere Memleket Rumeli (Makedonya Türkleri)” kitaplarının yazarı olan Ali Maskan çalışmalarını sömürgecilik ve Afrika ile Balkanlar alanlarında sürdürmektedir]
[1] https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/yonetilebilir-hukumetlerden-yonlendirilebilir-halklara-kose-yazisi-17702
[2] https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/balkanlardaki-turk-azinliklarinin-siyasi-varligi-kose-yazisi-17542
AA