Temmuz ayında ülkenin güney bölgelerinde yaşanan kuraklığın etkisiyle Mogadişu’ya sığınan mülteciler boş buldukları binaları mesken tutmuşlar…
Serhat Orakçı/ Dünya Bülteni- Somali
Somali’nin başkenti Mogadişu yirmi yıllık iç savaştan yorgun düşmüş bir şehir. Hint okyanusunun üzerinden şehre doğru süzülürken uçağımız sade bir havalimanı karşılıyor bizi. Pistin az ilerisinde CIA’nın barakalarını parlatıyor şiddetli güneş.
Havalimanından şehre doğru ilerlerken askeri barikatlar açılıyor birbir. Afrika Birliğinin bölgeye kanalize ettiği toplama askerler havaalanına girip çıkan yolcuları kontrol ediyor. Her an bir saldırı olabilir havasında askerler. Yol üstünde gördüğümüz insanların büyük bölümü silahlı. Kim asker kim polis kim özel güvenlik pek üniformalarından pek belli olmuyor.
Havaalanından şehir merkezine doğru ilerlerken yol kenarında Türk Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcilikleri ve Türk bayrakları çıkıyor karşımıza. Başbakan’ın şehri ziyaret ettiği günlerden kalma eski posterler duruyor hala duvarlarda.
İlerledikçe süzgeç gibi delik deşik olmuş harabe binalar beliriyor. Duvarlarda binlerce kurşun izi, roket atar izi. Bu izler ülkenin yaşadığı iç savaşın ne denli yıpratıcı olduğunu göstermeye fazlasıyla yetiyor.
Halkın içine karıştıkça “Türkiye… Türkiye…” sesleri yükseliyor. Çocuklar, kadınlar elleriyle selam ediyor. Somali halkının kalbi Türkiye ile atıyor adeta. 90’larda Çevik Bir’i göndererek ülkeye verdiğimiz zararı ve Türkiye’nin imajını bir nebze olsun telafi etmişe benziyoruz. Suriyeli bir doktor gittiği her yerde Türk diye hitap edildiğini söylüyor. Başka bir adam Türkiye’nin büyük para getirmediğini ama yitirdikleri umutlarını tekrar yeşerttiğini söylüyor. İHH’sından Diyanet’ine Kızılay’ından TİKA’sına tüm kurumlar harıl harıl çalışıyor. Yetimhaneler, okullar, beslenme merkezleri mağdur halkın ihtiyacını karşılıyor. İslam dünyasından başka ülkelerinden STK’lar da orada.
Temmuz ayında dünya kamuoyuna yansıyan kuraklık ve kıtlık azalmışa benziyor. Birleşmiş Milletlerin kıtlık bitti duyurularına rağmen ülkede büyük bir fakirlik ve yoksulluk var. Halk Türkleri ne kadar seviyorsa Birleşmiş Milletlerden de o kadar nefretle bahsediyor. BM’nin Somali için topladığı paraları Kenya’da harcayıp bitirdiğini belirtiyorlar. Somali için toplanan milyar dolarlardan Somali’ye bir kuruş daha gelmediğini söyleyerek kızıyorlar.
Somali’ye vardığımız gün İngiltere Dışişleri Bakanının da şehirde olduğunu öğreniyoruz. Somali’ye elçilik açmak isteyen Bakan tarumar olmuş şehirde gezerken neler düşündü bilinmez ama İngiltere’nin Somali elçiliğini güvenlik gerekçesiyle Kenya’ya kurması oldukça manidar. Afrika’nın diğer ülkelerinde gördüğümüz Batılılar Somali’de hiç karşımıza çıkmıyor.
BM destekli geçici hükümet ile savaşan El Şebab örgütünün Mogadişu’da yeni çekildiği bir bölgeyi geziyoruz. Yoğun çatışmaların yaşandığı bu bölgede evler darma duman vaziyette. Burası bir zamanlar şehrin en işlek çarşısı olan Bakara Market olarak biliniyor. Amerika’nın üstün teknolojiye sahip Black Hawk helikopterlerinin düştüğü yer.
Mogadişu sokaklarında binlerce mülteci var. Boş arsalara yerleşmiş mülteciler kendi imkanları ile derme çatma çadırlar kurmuş. Temmuz ayında ülkenin güney bölgelerinde yaşanan kuraklığın etkisiyle şehre sığınan mülteciler boş buldukları binaları mesken tutmuşlar. Temel insani ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan bu insanlar ekonominin çöktüğü ülkede ayakta kalma çabası veriyorlar. 20 yıllık iç savaşa rağmen toplumun dirilmek adına gösterdiği çaba ise takdire şayan. Somali halkı çevre ülkelerin aksine oldukça çalışkan ve dindar. BM’nin Amerika’nın hoyrat müdahalelerine rağmen yıkılmaması büyük bir mucize.
Başkent Mogadişu’da pozitif bir atmosfer var. İnsanlar son aylardaki değişimi tanımlamakta zorlanıyor. Konuştuğumuz bir iş adamı “%1000” diyor “araba geçmeyen sokaklarda artık trafik var” diyor. Diasporada yaşayan Somalililer geri dönerek beraberlerinde getirdikleri sermayeler ile iş kuruyorlar. Bu dönüşümde muhakkak Türkiye de büyük pay sahibi.
Somali’deki son siyasi konjonktüre bakıldığında EL Şebab ile Türkiye’nin karşı karşıya geldiği görülüyor. Türkiye’nin geçici hükümeti destekleyen tutumu ve El Şebab’ın giderek zayıflayan askeri gücü Şebab cephesinde Türkiye karşıtı söylemleri güçlendiriyor. Türkiye’nin NATO’yu ya da BM’yi tekrar Somali’ye sokarak askeri operasyonlara öncülük etmesinden korkuluyor. Türkiye’yi seven Türk insanın desteğini takdir eden sıradan Somali halkı Libya gibi bir müdahale ile karşılaşmaktan tedirgin oluyor. Sağlıklı iletişim ve haberleşme kanallarının olmaması ise farklı söylem ve yalan yanlış iddiaların ortalıkta dolaşmasına sebep oluyor.
Türkiye bugün Somali’ye yardım götüren ve bunu koordineli yapabilen tek devlet. Bu Batı tarafından şaşkınlık ve kıskançlıkla karşılanırken İslam dünyasında takdirle karşılanıyor. Güvenlik gerekçeleriyle Batılılar ülkeye girmekten korkarken Türk yardım çalışanları çalışmalarını başarıyla sürdürüyor. Umarız bütün bu çabalar boşa gitmez ve Somali’de akan kan durur.
Yaklaşık 9 milyon nüfusa sahip Somali’de eğitim ve sağlık hizmetleri tamamen paralı. BM’nin desteklediği Şeyh Şerif başkanlığındaki Geçici Hükümet sadece Mogadişu’yu kontrol ederken ülkenin güney ve orta kesimleri El Şebab’ın kontrolünde. Ülkenin Kenya sınırı Kenya askerleri tarafından işgal edilirken Etiyopya sınırında ise Etiyopya’nın işgal ettiği bölgeler var. Mogadişu’nun kuzeyinde ise hükümetin desteklediği başka silahlı çeteler kontrolü elinde tutuyor. Daha kuzeyde ise Somaliland ve Putland bölgeleri var ki onlar da yarı bağımsız statüye sahip.
Durum böyle olunca Somali’de ekonomik faaliyetler çok sınırlı devam ediyor. 1991’den beri silahların susmadığı ülkede insanlar devamlı hareket halindeler yaşadıkları yerleşkelerde çatışma yaşandığı daha güvenli bölgelere göç ediyorlar. Bu da beraberinde büyük bir göçmen sorunu getiriyor. Göçmenler gittikleri yerlerde canlarını kurtarmak pahasına kötü şartlara razı olurken ülkede devlet yapısının olmaması durumlarını daha da kötüleştiriyor. Bu yüzden de devletin sahip çıkamadığı bu insanlara, yetim çocuklara, savaş mağdurlarına bakmak yerli ve yabancı Sivil Toplum Kuruluşlarına düşüyor.
Hem İslam dünyasının hem de Türkiye’nin Somali’deki bu çetin imtihanda başarılı olması sabır ve özveri gerektiriyor. Bu soruna müdahil olan tüm tarafların ekonomik ve politik çıkarlarını düşünmeyi bırakıp samimi davranması en önemli şart. İdeolojilerin, strateji oyunlarının ve kısır çekişmelerin perişan ettiği bir halkın hakettiği saygı ve onuru yeniden kazanması tek amaç olmalı. Somali’de akan kanın bir an önce durması dileğiyle…