Bal-Türk’ün Bulgaristan Programı

Bal-Türk'ten Haberler Gezi Notları Haberler
İçeriği Paylaş

Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin dört günlük Bulgaristan programı sona erdi. Genel Başkan Dr. Bayram Çolakoğlu, Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydın, yönetim kurulu üyesi Nurullah Genç, Dernek Sekreteri Sevginar Kocaeli ve dernek üyelerinin oluşturduğu on beş kişilik grup Bulgaristan’ın tarih ve tabiat güzelliklerine hayran kaldı.

Burgaz

Burgaz’dan başlayan program şehrin gezilmesi ile başladı. Daha sonra Burgazın tarihi ilçesi Misivri’ye (Nesabır) geçildi. Buradaki korunmuş tarihi doku, cumbalı ve harem kapısı olan evler herkesin köyündeki eski evlerini hatırlatıryordu. Bol bol fotoğraf çekilirken hediyeliklerde alındı ve bir sonraki durak Balçık’a gitmek üzre yola çıkıldı.

Fotograf: Emre Çolakoğlu

Balçık ve Prenses Maria

Karadeniz kıyısındaki Balçık’a yaklaşırken kilometrelerce genişlikteki yeşil ekili tarlalar adeta terazideymiş gibi dümdüz bir şekilde insanın nazarını celbediyor, hayran hayran bakmamak elde değil. 1913-1940 yılları arasında Romanya toprakları olan Balçık, daha sonra Bulgaristan’a katılıyor. Bu güzel sahil kasabasının simgesi haline gelmiş minareli beyaz ev, Prenses Maria’nın evi, adeta kasabanın sembolü. 1924 yılında çok beğenip satın aldığı topraklar üzerine minareli mütevazi sarayını ve konuk evlerini bir de botanik bahçesini kurmuş, Maria. 1937 yılında hastalanıp vefat edene kadar da burada yaşamış. Kocasının ölümünden sonra bir Müslümana olan aşkı, onu sarayına müslüman motifleri ilave ettirdiği gibi bir de minare inşa ettirmiş. Bu küçük sarayındaki fotoğraflarında giydiği elbiseler de bunu yansıtıyor. Vasiyetine uygun olarak da kalibi burada bir küpün içinde muhafaza edilmiş. Balçık’ın Bulgarisan sınırlarına dahil olmasıyla da kalbi Romanya’ya götürülmüş.

Balçık’ın Kocaeli ile de yakın bir ilişkisi var. Zira Gebze’nin Balçık Köyü’nün kurucuları 93 Harbinde Balçık’tan göç eden beş hane. Daha sonra Bulgaristan’ın diğer yerlerinden de gelen göçmenlerle birlikte Gebze’nin Balçık Köyü gelişiyor.

Şehirde halen var olan beş kadar Osmanlı çeşmesi dikkat çekiyor. Bulgarlar, Türkler, Tatar Türkleri, Gagavuz Türkleri ve Romanlar şehrin sakinleri. Şehir merkezindeki Osmanlı Camiini ziyaret ediyoruz ve ardından sahilde bir yürüyüş, ta ki minareli beyaz eve kadar. Karadenizin hırçınlığı burada da aynı. Bizi burada karşılayan Dobriç Türk Kültür Derneği Başkanı Gürsel Kırnak ve emekli öğretmen Sabri Hocamız karşılıyor. Güzel esintiler arasında biletlerimizi alıp Maria’nın evine gidiyoruz. Rehper Hanımefendi bize oda oda anlatıyor. Sabri Hocamız da tercüme ediyor.

Romen Prensesi Maria’nın Müze olan bugünkü evinde sergilenen bir fotoğrafı

Balçık’ta Maria’nın hikayesini dinleyip de hayal aleminde o günlere gittikden sonra, bu küçük saraydan ayrılıp botanik bahçesine geçiyoruz. Kakdüs ağaçları, çam ağaçları, envai çeşit çiçekler karşılıyor, bizleri. Fotoğraflar çekiyoruz bol bol ve bir taraftan da Sabri Hoca anlatıyor bizlere. Sarı kırmızı lalelerin yanında oğlum Emre ile Fotoğraf çektirmek istiyorum. Ama kabul görmüyor, “olmaz bu Galatasaraylı” diyor. Çare yok…

Hacıoğlu Pazarcık (Dobriç)

Balçık’tan 30 km kadar sonra Hacıoğlu Pazarcık’a varıyoruz. Rehperlerimiz Dobriç Türk Kültür Derneği Başkanı Gürsel Kırnak ve Emekli Öğretmen Sabri Hocamız. Derneği ziyaret ediyoruz, şehri geziyoruz. Gezi boyunca rehperlerimiz bize şehri, tarihinden günümüze anlatıyor. Bilgileniyor merak ettiklerimizi soruyoruz. Akşam da Bölge Müftüsü Bilal Darcan’ı ziyaret ettik. Kendisinden çalışmaları ve yürüttükleri hizmetler hakkında bilgi aldık.

Hacıoğlu Pazarcık’taki ziyaretimizi tamamladıktan sonra geceleyceğimiz Silistre’deki otelimize gitmek üzere yola koyuluyoruz.

Vatan Yahut Silstre

Tuna nehri kenarındaki Silistre şehrine geldiğimizde Romanya sınırına birkaç km mesafedeyiz ve insanın aklına ister istmez Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” si geliyor. Bugün Silistra diyorlar oraya. Tuna boyunda güzel bir şehir her yanı tarih kokuyor. Bizi hatırlatanlar azaltılmış olsa da Tuna yeter…

Silistre’de otelimizin hemen yanındai Kurşunlu Camii’ni ziyaret ile başladık ve Tuna Nehri’ne doğru devam etti gezimiz. Tuna Nehrinden sonra da Mecid Tabya’ya çıktık. Rehper eşliğinde gezdik oraları da Türk Çeşmesinden su içtik, bol bol da fotoğraf çektirdik. Mecid Tabya adeta ayrı bir dünya gibi… Kimbilir kimler geldi, kimler geçti oradan? İnsan gezerken düşünmeden edmiyor.

Fotoğraf: Emre Çolakoğlu

Razgrad’a ve Demir Baba Tekkesine doğru…

Silistre’den sonraki durağımız Razgrad’ın köyleri… ve Razgrad şehir merkezi. Önce Ferhatlar Köyüne gidiyoruz. Ardınan da Demir Baba Tekkesi ve Türbesini ziyaret ediyoruz. Yorucu ama bir o kadar da zevkli bir yolculuk bizleri Reyhan ve Günay arkadaşlarımız ile Torlak Belediye Başkanı Ahmed Ahmedov karşılıyor.

Torlak’da kütüphaneyi ziyaret ediyoruz. Oldukça zengin bir kütüphane ve kitapların defalarca okunmuş olması da sevindirici. Heyet olarak yolda okumak için aldığımız kitaplarda birkaç tane de olsa kütüphaneye hediye ediyoruz. Belediye Başkanı Ahmet Bey ile vedalaşıp Rusçuk’a doğru yola çıkıyoruz.

Rusçuk ve Bir kez daha Tuna

Yeşil tarlaların arasından süzüle süzüle Rusçuk’a, Tuna’nın hemen kenarındaki otelimize yerleşiyoruz. Tuna bizi, biz de Tuna’yı bırakamıyoruz adeta, bir kez daha Tuna kenarındayız, Silistre’den sonra. Sabah kahvaltıdan sonra Tuna kenarından başlamak üzere Rusçuk gezimize başlıyoruz. Şehir oldukça güzel, ferah… Bir zamanlar 400 bin nüfusa sahipmiş ama şimdilerde bu nüfusun yarısı bile yok.

Büyük Tuna parkından geçerek Tren istasyonuna varıyoruz. Osmanlının ilk Tren yolu Rusçuk-Burgaz arası yapılmış. Müze bugün, ama haftasonu olması münasebetiyle kapalıydı. Bizde müzeler pazartesi günleri kapalıdır, burada farklı… Saltanat vagonu da duruyor, ilk kullanılan lokomotifler vb. Oradan ayrılıp şehir merkezine dönüyoruz. Geniş bir meydanı var şehrin, adalet sarayı orada. Rehperimiz su fıskiyesini gösteriyor. Burada Caminin şadırvanı vardı ve tabiki burada şehrin en büyük camii bulunuyordu, diyor. Osmanlının şehir yapısında esas itibariyle şehir merkezlerinde ulu camiler, cuma camileri dediğimiz büyük camiler vardı, daima. Yeni şehir düzenlemelerinde bu camilerimiz hep meydan düzenlemelerine kurban gitmiş.

Fotoğraf: Emre Çolakoğlu

Şehir gezisinden sonra Bulgaristan’da bulunan üç ilahiyat lisesinden birisi olan Rusçuk İlahiyat Lisesini ziyaret ediyoruz. Okul hakkında bilgi alıyoruz, yatılı öğrencilerle görüşüyoruz. İlahiyat Lisesinin ardından Bölge Müftülüğünü ziyaret ediyoruz. Rusçuk programında yanımızdan ayrılmayan Bölge Müftüsü Aziz Azizov’u makamında da ziyaret ediyor ve çalışmaları hakkında bilgi alıyoruz.

Rusçuk Güneş Derneği’ne ziyaret

Rusçuk’taki programımızda bize rehperlik eden genç arkadaşımız öğretmen Emel Hanım, o da Güneş Derneğini temsilen bizleri bir an olsun yalnız bırakmıyor. Güneş Derneği Başkanı Mecbure Efraimova 23 Nisan Programlarından dolayı Edirne’de olduğu için görüşemiyoruz. Ancak Emel Hanım  Güneş Derneğini layıkıyla temsil ediyor. Programın son bölümünde Güneş Derneğini ziyaret ederek Rusçuk Finalini yapıyoruz. Emel Hanım bizlere faaliyetlerini anlatıyor, sorularımıza cevap veriyor, aldığımız doyurucu cevaplarla da aracımıza dönmek  üzere dernekten ayrılıyoruz.

Fotoğraf: Emre Çolakoğlu

Filibe, Asenovgrad ve Kırcaali

Rusçuk’tan ayrıldıktan sonra Filibe’ye gitmek üzere yola çıktık. Yolumuz Şipka’dan geçiyor ve Şipka’da mola vermeden olmaz. Halen yol kenarlarında kar var ve hava da soğuk, yazdan kışa geçtik adeta, zirvedeyiz. Bu molada manda yoğurdu kafilenin ilgisini çekti. Orada yemek için alanlar ve Türkiye’ye götürmek için alanlar oldu.
Moladan sonra Filibe yoluna koyulduk. Kıvrıla kıvrıla gittiğimiz yollar, uçurumlar; bize iste istemez Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’ya yardıma giden ve Şipka geçidinden geçmeye teşebbüs eden Ordumuzu ve bu uçurumlarda şehid olan askerimizi hatırlattı. Bir an tarihin bizim için acı hatıraları canlandı zihinlerimizde.

Altın kubbeli Rus kilisesinin yakınındaki yoldan geçerek Filibe’ye ulaştık. O akşam otelde dinlenildi. Sabah ise rehberimiz Cuma camiinden başlamak üzere, Eski Filibe’yi anlattı kafileye, cumbalı evler, kıvrım kıvrım taş kaplama sokaklar, Türkçe Tepe isimleri, Cambaz Tepe, Taksim Tepe vb. bu güzellik herkesi büyüledi. Filibe çarşısındaki serbest zamanın ardından Asenovgrad’a Baçkovski Manastıra gidildi. Buradaki güzellik, hediyeliklerin alınmasının ardından son durak Kırcaali.

Kırcaali gezimizin son durağı idi. Kırcaali Otogar’da toplanmak üzere herkes şehre dağıldı. Akşam saat 18.00’ı gösterdiğinde artık Kapıkule’ye doğru yola çıkıyorduk. Kırcaali’de Bal-Türk Yönetim Kurulu üyemiz Nurullah Şen ve annesi Eğridere’ye bağlı köylerine gitti. Nurullah Şen’in sekiz aylıkken ayrıldığı evini görmesi, fotoğraflarını çekmesi başka bir kavuşma idi.

Dr. Bayram Çolakoğlu


İçeriği Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.