Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikasından kaçarak Kırklareli’ne yerleşen Türkler, o dönem yaşadıkları baskı ve zulmü unutamıyor.
Kırklareli
Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikasından kaçarak Kırklareli’ne yerleşen yaklaşık bin kişi, kentte 30 yıldır huzurla yaşamını sürdürüyor.
Bulgaristan’dan kaçarak Kırklareli’ne yerleşen Türkler, o dönem yaşadıkları baskı ve zulmü AA muhabirine anlattı. Kırklareli’ne yerleşen Balkan Türklerinden Arslan Şentürk (59), ilkokul çağındayken isimlerinin değiştirilmesi için kendilerine baskı yapılmaya başladığını, baskı ve zulme rağmen isimlerini değiştirmediklerini ifade etti. Çok zor günler yaşadıklarını belirten Şentürk, şöyle devam etti:
“Bulgaristan İçişleri Bakanlığı görevlileri zaman zaman yanıma gelerek ‘Ayağını denk al.’ diyerek baskı yapıyorlardı. Daha sonra eşim doğum yaptı ve hastanede rehin bıraktırdılar. ‘İsim değiştir.’ dediler, değiştirmedim ve bir ay kaçak yaşadım çünkü oturma izni vermiyorlardı. Daha sonrasında ise polisler tarafından baskın yedik. Koydular kitabı önüme ‘Bunu, bunu, hangi ismi istiyorsan seç.’ dediler, kaçak olduğum için sorgudan geçirdiler. Zorluklar çektik.”
Ardından maden ocaklarında aşçı olarak çalışmaya başladığını ifade eden Şentürk, “Bir gün Türkçe konuşurken yakaladılar. Büyük cezalar kestiler maaşımdan. Her gün ifade, her gün para cezası kesiyorlardı. En sonunda işimi de bırakmak zorunda kaldım çünkü beni kötü olarak tanıtmaya başlamışlardı. Sonrasında Türkiye’ye göç başladı. Kırklareli’ne gelerek çadır kente yerleştim. Allah razı olsun Türkiye bize sahip çıktı. Hayatımızı bu şekilde sürdürmeye çalıştık. Biz orada kalsaydık bugün yaşayamazdık. Bizlere ekmek bile vermiyorlardı. En büyük düşmanımın başına gelmesin. Göç olayı zor. Bir yerde kurulu düzenini bırakıp başka bir devlete geliyorsun.” diye konuştu.
“Halen rüyalarımız Bulgaristan’da bizim”
Zorunlu göç nedeniyle Kırklareli’ne gelerek yaşamını sürdüren Hüseyin Yılmaz (59) ise “Kim ister evinden yurdundan kopmak, kimse istemez. Halen rüyalarımız Bulgaristan’da bizim. Ben her rüya gördüğümde kendimi orada görüyorum, kolay bir şey değil.” diyerek doğduğu topraklara olan özlemini anlattı.
İsim değişikliğine karşı geldikleri için başka bir kente sürgün edildiğini aktaran Yılmaz, şöyle devam etti:
“Polisler eve gelerek babamı aldılar. Bulgar vatandaşlarının yaşadığı köylere göndererek oralarda çalıştırdılar. Bunun yanı sıra bana Türkçe konuştuğum için ceza kestiler. Biz sadece isim değişikliğine karşı geldik. Bizim başka bir sorunumuz yoktu. Türkiye’ye geldik çalıştık ve hayatımızı sürdürdük. Hayat bir şekilde devam ediyor.”
“O dönemler çok zor zamanlardı”
Ahmet Karabekir (69) ise Bulgaristan’da askerlik görevini yaptıktan sonra Kırcaali Öğretmen Enstitüsünü bitirerek öğretmenliğe başladığını dile getirdi.
İsim değişikliğine karşı geldiği için Kırcaali’de iki defa istihbarat tarafından yakalandığına, daha sonra ise tutuklandığına işaret eden Karabekir, “Birisi not defterimin üzerine Türkçe ismimi yazmaktan kaynaklanıyordu. Eğitim enstitüsünün parti sekreteriyle münakaşaya girdik oda sonra istihbarata vermiş.” dedi.
Cezaevinden çıktıktan sonra arkadaşlarına “Bir akşam toplanalım matematik bölümünde okuyan Türk çocukları” dediğini ve bu cümle yüzünden çok büyük sıkıntılar yaşadığını vurgulayan Karabekir, şunları söyledi:
“Yine istihbarata çağırdılar. Çok soruşturmalar geçirdim. Bir şekilde oradan kurtulduk. Köyümde öğretmenliğe başladım. Türklere pek müdürlük hakkı tanımazlar. Müdürümüz de Bulgar’dı ve aramızda devamlı sorun vardı. Ben de çocukların daha disiplinli olması için baskı yapıyordum. İyi niyet için savaşıyordum. Köyde güzel sanatlar lisesine öğrenciler yetiştiriyordum. Bu da bu kadının hiç hoşuna gitmiyordu.”
İsimlerini değiştirmeleri için köylere baskınlar yapıldığını vurgulayan Karabekir, şunları kaydetti:
“Bir köyü göze alıyorlardı dışarı çıkma, kaçma falan yoksa akşamdan sarıyorlardı köyleri, sabaha karşı da kimse evinden çıkmadan uyanmadan önce yavaş yavaş toplayıp zorla isim değiştirme yapıyorlardı. Bunu silah zoruyla yapıyorlardı, silah dipçiklerinin kuvvetiyle yapıyorlardı. Bizim köye de gelecek olmuşlar, köy bunu duyuncaya kadar ormanlık alanda yaşadığımız için herkes ormanda dağılmış gitmiş. Durak köyüne gezmeye gittim hiç kimse yok. Sonra yaşlı bir amcaya ne olduğunu sordum, insanların kaçtığını, Bulgarların isim değiştirmeye geleceğini söylemişti. Her taraftaki köyler devamlı baskına uğradı, isimleri değiştirdiler. 26 Aralık’ta bizim köye de geldiler, akşamdan gelmişler. O dönemler çok zor zamanlardı. İnsan öldürene madalya verildiği zamanlardı. Katillerin ön sayfalarda olduğu zamanlardı.”
Kaynak: AA