Edirne’den karayoluyla Bulgaristan’a doğru yola çıkıyoruz ve Hasköy ve Dimitrovgrad’tan sonra, ülkenin ortalarında Osmanlının Zağra-i Atik diye isimlendirdiği Eski Zağra’dan geçiyoruz. Geniş çayırları, ovaları, lavanta ekili tarlaları ve dereleri birer birer geçip sedir, servi, incir, badem, nar, şeftali, elma, erik, ahlat ve ıhlamur ağaçları ile kaplı derin vadiler, suni göller ve zümrüt ormanlar arasında ilerliyoruz. Sonunda gül üretimi için gerekli iklim şartlarına sahip, dünyaca ünlü Gül Vadisi’nin kalbindeki 60 bin nüfuslu güller kenti Kazanlık’a varıyoruz.
Gül Vadisi’nde kırmızı, beyaz, sarı, turuncu, mercan, pembe, mavi, lila ve mor renkli milyonlarca gül, tarifi imkânsız güzellikte bir görüntü sergiliyor. Ciğerlerimize çektiğimiz hava adeta parfümlü, bütün bir yöre misler gibi kokuyor. Kızanlık sadece Avrupa’nın değil, dünyanın da sayılı gül sanayi merkezlerinden biri. “Bulgar altını” ya da “altın sıvı” diye de adlandırılan gül yağının dünya üretiminin yüzde 85’i burada yapılıyor. Bu zarif çiçekten çıkarılan yeryüzünün en kaliteli gül yağı, uluslararası parfüm ve kozmetik markalarının da vazgeçilmez kaynağı. Burada yetiştirilen güller ayrıca sabun, lokum, likör, reçel, gül suyu ve hatta rakı yapımında da kullanılıyor.
Tarih boyunca vazgeçilmez muhteşem bir çiçek olarak gül, bütün toplumların ortak sevgisini kazanmış. Dünyada ilk gül bayramını Fenikeliler düzenlemiş. Kraliçe Kleopatra kullandığı kozmetik ürünlerinde ve banyosunda mutlaka gülü tercih etmiş. Eski Yunan tapınakları gülle dekore edilmiş. Homer eserlerinde gül yağından bahsetmiş. Romalıların tablolarını da yine gül bayramları süslemiş. Ünlü Neron ise gül yağmurunu icat etmiş. Bütün bunların ötesinde tüm insanlar aşkın sembolünü de gül ile tanımlamışlar. Efsaneye göre, saltanatı sırasında kenti ziyarete gelen üçüncü Osmanlı Sultanı Murad-ı Hüdavendigar, bembeyaz giyinmiş çocuklar tarafından karşılanır. Bu durumdan çok etkilenen Padişah, “Maşallah, akça kazanluk! Allah nazardan saklasın! Mükemmel beyaz güzel çocuklar!” diye bağırır ve kent, Osmanlı döneminde “Kızanluk” diye anılmaya başlanır. Kızanlık’ın içinden geçen nehrin sağ yakasında etrafı yüksek binalarla çevrili, Sultan Yıldırım Bayazıd döneminde inşa edilen Kızanlık Camisi bulunuyor. Bunun yanında Kızanlık çevresinde on yedi civarında Türk köyü bulunuyor.
İlk olarak bir Türk yargıç bahçesini süslemek için kente gül getirmiş. Kızanlık’ta 1903 yılından itibaren de her yıl “Gül Festivali” düzenlenmeye başlamış. Etkinliğe başta Japonya olmak üzere dış ülkelerden de birçok turist geliyor. Öte yandan antik dönemlerde Trak krallarının yurdu olarak bilinen Kazanlık’ta, Bulgaristan’ın en büyük ve en iyi korunmuş Trak mezarlığı bulunuyor. Kızanlık bu özelliğiyle UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmış ve önemli bir turistik merkez haline gelmiş.
Gül kraliçesi de seçiliyor
Kazanlık Gül Festivali etkinlikleri, kapalı bir salonda yapılan muhteşem bir dans gösterisiyle ve birbirinden güzel kızların arasında yapılan “gül kraliçesi” seçimiyle başlıyor. Gül kraliçesi seçilen Kazanlık’ın en güzel kızıyla ikinci ve üçüncü seçilen kızlar çıplak ayakla sahnede yerlerini alıyor, nedimeleri özel bir kaba konulmuş gül suyuyla önce ayaklarını ve sonra da ellerini sembolik olarak yıkıyor. Daha sonra kraliçe tahtına oturuyor, güllerden yapılan bir buketle birlikte tacı takılıyor ve gül kraliçesi ilan ediliyor. Dışarıda ise muhteşem havai fişek gösterisi tüm kentte büyük bir coşku yaratıyor.
Ertesi sabah başlarına açık pembe güllerden oluşan taçlar takmış, işlemeli beyaz gömlekler, al renkli cepkenler giymiş uzun etekli Kazanlıklı kızlar, gün doğmadan uyanıp gül yaprağı toplamaya gidiyor. Henüz güneş ışıkları yükselmeden ve güllerin özlerini yitirmediği saatlerde büyük bir sabır ve beceriyle ve tek tek özenle topladıkları çiçekleri kollarındaki söğüt ağacından örme sepetlere şarkılar söyleyerek dolduruyorlar. Bu arada yapılan en çok gül yaprağı toplama yarışması da renkli bir törene dönüşüyor. Yarışma sonrası, geleneksel Bulgar kostümleri giymiş genç kızlar ve erkekler, Gül Enstitüsü’ne gitmek için birlikte yürüyüşe geçiyor.
Burada yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan damıtma tekniğinin bir gösterisi yapılıyor. Görevli genç kızlar konuklara gül şerbeti, gül reçeli, gül likörü ve gül rakısı ikram ediyor. Bulgaristan’da yağ gülünün her mayıs ayı ortalarında başlayan hasatında 35.000’den fazla kalifiye elemana ihtiyaç duyuluyor. 3,5 ton gül taze olarak damıtıldığı zaman ancak 1 kg gül yağı elde edilebiliyor, bunun piyasa satış değeri ise 6.500 dolar etmekte.
Son olarak kentin en önemli meydanı Sevtopolis’te devlet erkanı ile büyükelçilerin ve yerel halk ile yabancı turistlerin hazır bulunduğu alanda konuşmalar yapılıyor, ardından da Bulgar ressamlarının sergisi geziliyor. Öğlene doğru başlayan ve binlerce kişinin oluşturduğu uzun festival geçişi, ilgi çeken folklor gösterileri, danslar ve çeşitli sanat etkinlikleriyle zenginleşiyor. Yine büyük bir katılımla akşam yapılan gösteriler coşkulu bir konserle sona eriyor.
Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ, Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Yunanistan’dan gelerek festivale katılan 300’den fazla deneyimli sanatçı, dansçı ve müzisyen de Balkanların özgün kültürel çeşitliliklerini sergiliyor. Birbirinden güzel şarkılar ve danslarla festivali renklendiriyorlar.
Hürriyet