Atina’nın tarihi kent merkezi olarak nitelendirebileceğimiz Plaka semtinde bulunan Osmanlı döneminden kalma bir avuç unutulmuş eser, şimdilerde başkentin kültür mirası tablosunda yeniden ön plana çıkarılıyor. Bir Balkan Masalı adlı projenin desteğiyle yürütülen bu çalışmada, ziyaretçiler bir yandan gezdikleri yerle ilgili bilgi edinirken, döneme ait kokular ve sesler geziye eşlik ediyor.
Mart ayının başlarında soğuk bir Pazar sabahı 50 kadar Atinalı’nın Küçük Manastır metro istasyonu önünde toplanmasına sebep olan da, arkeolog eşliğinde yapılan bu turlardan biriydi.
O sabah dördüncüsü düzenlenen tur kapsamında Plaka’daki Osmanlı ve modern Yunan eserleri gezildi. Akropolis’e komşu olan semtte bulunan tarihi eserler, Klasik Dönem sanatının özü olarak olarak kabul ediliyor.
Goethe Enstitüsü tarafından hayata geçirilen Bir Balkan Masalı Projesi, esasen Balkanlar’daki ortak kültür mirasına dair bir fotoğraf sergisi. Bölgedeki Müslüman, Hıristiyan ve Musevi eserleri, Atina, Belgrad, Prizren, Üsküp ve Tiran’dan ödüllü beş fotoğraf sanatçısının objektifinde yeniden hayat buluyor.
Projenin organizatörlerinden Sofya Eftimiu, Bir Balkan Masalı’nı, Atina halkında yaşadıkları şehrin merkezine yönelik bir ilgi uyandırması açısından da önemli buluyor. Öte yandan projenin ciddi bir başarı yakaladığı ve dolayısıyla da devam ettirileceği belirtiliyor.
Hangi dönemde ve hangi medeniyet tarafından yapıldığına bakılmaksızın, tarihi yer ve eserlere daha fazla hassasiyet gösterilmesi, tarihi, siyasi ve hatta dini çatışmaların sıkça yaşandığı Balkanlar açısından oldukça mühim bir hedef teşkil ediyor.
Geçtiğimiz Şubat ayında, İstanbul’un birinci derece tarihi bölgelerinden Sultanahmet’te beş yıldızlı bir otelin inşaatı sırasında Bizans döneminden kalma bir sarayın duvarlarının yerle bir edilmesi, arkeologları ve akademisyenlerı ayağa kaldırdı.
Söz konusu olay, iki bin beş yüz yıllık muazzam bir tarihe sahip İstanbul’un her yönüyle daha iyi korunması gerektiği yönünde bir tartışmanın da fitilini ateşledi.
Bu bağlamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzesi uzmanları tarafından hazırlanan bir rapor taslağına dayanarak, tarihi kent merkezinde bu tür inşaat çalışmalarına yasak getirdi.
Konuyla ilgili girişimler bununla da sınırlı kalmadı. Ülkedeki üniversitelerde görev yapan çok sayıda tarih, mimari ve sanat uzmanı, yayınladıkları ortak bildiride inşaatın sebep olduğumu yıkımı protesto ederek, şehrin bin yıllık Bizans mirasına sahip çıkılması gerektiğini vurguladı. Bildiride, Bizans başkentine ev sahipliği yapan tarihi yarımadanın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer aldığı da hatırlatıldı.
Nitekim İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tarihi çevre koruma ve restorasyon alanında ders veren Prof. Dr. Zeynep Ahunbay da aynı noktaya parmak basarak, “Bir kimse, dünyas mirası konumundaki bir tarihi eseri böyle korkusuzca yıkabiliyorsa, o kişi ya cahildir ya da yasalara meydan okuyordur,” diye özetliyor durumla ilgili görüşünü.
Öte yandan meşhur Bizans eserlerinin korunması ile ilgili sorun bu tür olaylarla da sınırlı kalmıyor. İstanbul’daki birçok Bizans katedrali, Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiye dönüştürülerek İslami bir kimlik kazanırken, bunların içinde öne çıkan Ayasofya ve Kariye Camii gibi birkaç eser, Cumhuriyet döneminde müzeleştirildi.
Zeyrek semtindeki Pantokrator Manastırı Kilisesi veya diğer adıyla Zeyrek Camii gibi kimi eserler ise “çifte kimlikli” oldu. Benzer bir akibet, Atina kent merkezindeki Osmanlı dönemi eserlerinde de yaşandı; şimdilerde bu eserler müze olarak hizmet veriyor.
Bir Balkan Masalı projesinin araştırma ayağına başkanlık eden tarihçi Kristina Kuluri, Yunanistan’da Osmanlı dönemi eserlerine daha bilinçli bir şekilde yaklaşılmasını, büyük ölçüde AB’nin kültür mirası politikasına dayandırarak, AB fonlarının bu politikaya göbekten bağlı olduğunun altını çiziyor.
“AB’nin bu politikasında Bizans ya da Osmanlı eseri diye bir ayrım söz konusu olmadığından, ilgili çalışmalar Osmanlı eserlerini de kapsıyor. Osmanlı dönemine bakış açımız esasen pek değişmedi. Ancak Osmanlı olan herşeyi Türkler ile ilişkilendirmeyi de yanlış buluyorum. Osmanlı İmparatorluğu sadece Türkler’den oluşmuyordu; çok uluslu, çok dilli ve çok dinli bir devletti,” diyen Kuluri, sözlerine şöyle devam ediyor:
“En temel sorunlardan biri, o döneme dair yeterli bilgi olmaması. Hiç gitmeyenler bile Akropolis’i bilir, ama Plaka’daki Osmanlı hamamını, yapılış amacını ve ait olduğu dönemi bilen azdır. Bu durumu sadece ön yargıya da bağlamamak lazım; zira ciddi bir bilgi eksikliği de var. Proje kapsamında düzenlediğimiz tarih gezilerinin amacı da zaten şehrimizi daha iyi tanımak.”