Sevda Dükkancı Cumhurbaşkanı Jelü Jelev’in azınlık politikası danışmanı, Milli Azınlıklar ve Demografik Sorunlar Eski Başkanı Mihail İvanov ile konuştu ve devletin azınlıklara karşı izlediği politika hakkında görüşünü aldı.
Bulgaristan’da müslümanların dini eğitimi konusunda devletin izlediği yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bulgaristan’da müslümanlara eğitim veren birkaç müessese var. Bunlar Sofya’daki Yüksek İslam Enstütüsü ve ülke içinde, Şumen, Momçilgrad ve Ruse’de bulunan üç İmam Hatip Lisesi’dir. Burada en büyük felaket devletin bu okullara hiçbir mali destek sağlamaması. Başmüftülük bu kurumlarda eğitimin sürmesi için başka yollardan finansman ve destek aramak zorunda kalıyor. Böylece üç lise ve bir yüksek okul olmak üzere, dört İslam okulu da Türkiye Diyanet İşleri tarafından sağlanan paralarla ayakta kalabiliyor. Bizler elbet Türkiye’ye bu konuda küsemeyiz, çünkü devletin kendisi bir kuruş yardım sağlamış değil. Geçen sene yaptığımız resmi bir araştırma sonuçlarına bakacak olursak, ortada çok tezat bir durum var. Yurt içinde müslümanlarla anket yaptık ve “Dini eğitimi nereden almalısınız” sorusunu yönelttik. Cevaplar gerçekten çok açık ve netti. Deneklerin %20’si fikir sahibi olmadıklarını belirtti, %8’i “Türkiye’de” dedi, % 8’ine göre müslümanlar dini eğitimini Suudi Arabistan’da almalı,tam % 56’sı ise “Bulgaristan müslümanlar dini eğitimini kendi devletinde almalıdır” cevabını verdi.
O halde Bulgar devleti ve hükümetlerin iyi niyeti ve icraları nerede?
İktidar sahibi olanlar, Diyanet İşleri ve kurumlar önünde konu defalarca masaya yatırılmış olsa da, Bulgaristan müslümanların dini eğitimi alanında vurdumduymazlık tavrını devam ettiriyor. Sonra da gelip, ülkeden müslüman gençler neden Arabistan’da, neden Türkiye’de İlahiyat okuyorlar diye toplumda gerginlik yaratılıyor, Bulgaristan’a has olmayan İslami kurallar ithal etmekle suçlanıyorlar. Neden? Bu itirazlara asla hakkımız yok, çünkü biz, devlet olarak İslam eğitimine sırt çevirmişiz.
Bulgaristan’da demokrasinin bu 22. yılında azınlık politikası alanında neler yapıldı, neler yapılmadı?
İlk yıllarda hem Anayasa bazında, hem insanların görüşlerinde azınlık konusu önemli bir zemine yatırıldı. Bulgar, Romen, Türk, hepimiz bütünlük içinde bir devletin milletiyiz denildi. Anayasa da, farklı azınlıkların etnik, dini, kültürel kimlik ve dillerini koruma yönünde güvence verdi. Geçen sene mecliste kabul edilen Milli Güvenlik Stratejisinde de DPS-Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin önerisiyle, bu metinler belgede yer aldı. Ortak yurttaş ulusu içinde, kimliği korunması gerekecek farklı etnik grupların bulunduğu yazıldı. Buraya kadar herşey iyi. Olumlu bir temel atıldı. Fakat sonrası….?
Okullarda Anadili Türkçe hala zamanında Kazım Memişev’in yirmi yıl önce burada hazırlayıp, Türkiye’de bastırdığı ders kitaplarından okutuluyor. Bu kitaplar çok eskidi. Azınlıkların kültürü için hiçbir destek verilmiyor. Bulgaristan’da zamanında “Kaynak”, “Balon”, Gönül”, Filiz” gibi muhteşem dergi ve gazeteler yayınlanıyordu, kültürel etkinliklere parasal yardım veriliyordu. Şimdi bunlar mazide kaldı, sadece “Kaynak” birçok zorlukla çıkmaya çalışıyor. Gerçekten büyük bir çöküş!
Azınlıkların kimliklerini korunmasından bahsedecek olursak, bu duyarsızlığa anlam verilemez.
Burada irade mi yok, iyi niyet mi eksik, korku mu var… Nedir sizce?
Bana göre burada 19. yüzyıldan kalma, eskimiş ve üstü kapalı Bulgar etnik milliyetçilik anlayışı mevcut. Bulgarların bir kısmı, devletin tek ulus olduğunu düşünüyor, bütün diğer etnik grupların kendilerine katılmalarını, ayak uydurmaları gerektiğini düşünüyor. Entegrasyonun tek taraflı olduğunu düşünenler var, anlamama, bilmeme, istememe, kabul etmeme- herşey var. Bazen iktidardakiler de azınlık politikasına karşı iyi örnekler vermiyor. Başbakan Boyko Borisov’un “İsim değiştirme kampanyası amaç olarak doğru, ancak araçları yanlıştı” şeklindeki sözlerini hatırlatmak yerinde olur. Etnik farklılıklar kapatma niyetleri gözlemleniyor, bazı partilerin programı da tek etnik kimlik anlayışı sergiliyor.
Siyasiler tarafından icat edilen “Bulgar etnik hoşgörü modeli” gittikçe ülkede zemin kaybediyor sanırım?
Bulgar etnik modelinin temelinde bence “biz hepimiz bir devletin milletiyiz, içinde farklı etnik gruplar bulunan, onların etnik kimliğine saygı duyulması ve korunması gereken azınlıklar var” prensibine dayalıdır. Sonrası? Korunması gereken, dedik, oysa bu azınlıkları koruyacak kimse yok. Ana sorun bundan kaynaklanıyor.
Başgösteren milliyetçilik olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yandan Katunitsa gibi yerlerde olduğu gibi, okuma, yazması olmayan,sayısı yüz bini geçen, yaptıklarından sorumlu tutulabilecek yaşta Roman gençler var, öte yandan İnternet aracılığıyla da oluşan Bulgar milliyetçi gruplar. Bazılar “ultras” olarak adlandırılıyor yanı futbol taraftarı holiganlar olarak. Oysa ben de gençliğimde futbol taraftarıydım, fakat böyle uç hareketleri kabul edemem. Ülkede Nazi ilkelerini bile benimsemiş aşırı hareketler var. Her iki taraf d sanırım kişsel bir memnuniyetsizlik içinde, kompleks sahibi ve suçu birilerinde aramaktadır.
Sofya Camii’de bayramlarda ve Cuma günleri cami önündeki kalabalık birilerini rahatsız ediyor, nitekim yazın tatsız olaylar yaşandı, Ataka taraftarları çirkin saldırılarda bulundu. Öte yandan yeni İslam Merkezi ve cami taleplerine de resmi makamlar “hayır” diyor. Ne yapsın bu insanlar?
Sofya Belediyesi de, Bulgar hükümeti de müslümanlara karşı borçludur. Problemi olduğu gibi görmek istemiyor. Yirmi yıl önce Sofya’da bulunan müslüman sayısı azdı, bu anlamda Sofya camii potansiyeli yeterliydi. Fakat Bulgaristan artık açıldı, göç olayları arttı, Araplar geldi, Türk Üniversite öğrencileri geldi, yurt içinden Türk işçiler geldi. Bu insanlar dua edecekleri bir camii istiyor. Sofya’daki tek camii onları toplayamaz oldu. Sadece yaz günleri dışarı çıkıp, seccadelerini koyduklarını görsem, anlardım, fakat kışın en soğuk ayında bile gitseniz, Cuma günleri, camiinin dışı da namaz eden müslümanlarla dolu.
Dondurucu soğuklara rağmen insanlar gelip, ibadetini yapıyor. Dolayısıyla burada bir kışkırtı değildir sözkonusu olan. Bu durumda Sofya’da yeni bir camii ihtiyacı kaçınılmaz oldu. Sofya camii saldırısında, Ataka milliyetçilerin bağırmaları ve kavgaları, cemaate taş atmaları girdi haberlere, fakat bir şeyi çok az kişi biliyor. Camii içinden çıkıp, Atakacıların taaruzlarına cevap vermek isteyen genç Müslümanlar ayaklanır, ancak daha yaşlı ve belki daha sabırlı olan büyükler, onları durdurur ve camide daha büyük kavga olmasını engeller.
Bizm Sofya müslüman topluluğu o zaman akıllı davranabileceğini, provokasyonlara izin vermeyeceğini, aralarında “deli kafalar” olsa dahi, yabancı senaryolara kurban gitmeyeceğini kanıtladı. Daha fazla şiddete yol açmamak için, şiddete şiddetle cevap vermedi. Bir kez buna benzer olaylar başladı mı, kin ve nefret kısırdöngüsü çok çabuk ilerliyor. Ateşle oyunuyoruz!
www.bnr.bg