Osmanlının Balkanlardan çekilmesiyle birlikte oralarda kurulan her bir devletin temeli, Balkanlardan göç edip gitmiş veya ölüp gitmiş Balkan Türklerinin çilesi üzerine oturtulmuştur.
Prof. Dr. Kemal Karpat’ın araştırmalarına göre, Anadolu’ya 9 milyon göç vardır.
– Bunun 7 milyonu Girit ve Ege Adaları dâhil olmak üzere Balkanlardan
– 2 milyonu da Kırım, Kafkasya ve Arabistan Yarımadasındandır.
– Ve tüm bunlar saldırılar ve katliamlar sonucu ortaya çıkan zorunlu göçlerdir.
Maalesef bu göçlere ders kitaplarına pek yer verilmez, sinemada işlenmez bu göçler… Tarih kitaplarında da yeterince yer almaz. Zira Avrupa’nın yazdığı senaryoda Türkler “barbarlık” rolünü oynamak zorunda; Ermeniler ve Rumlar ise “mazlum”…
Tarihi roller böylece değiştirilmiş oluyor. Neden? Çünkü Avrupalı büyüklerimiz bizlere bu rolü biçti…
– İşte Balkanlı olmak bu senaryonun bir anlamda kurbanı olmaktır…
– 1821 yılında başlayan, 93 Harbi ve Balkan Harbinde zirveye ulaşan ve 1989 yılına kadar süren göçlerin çilesini çekmektir…
– Katliamlara uğramak, ama ders kitaplarına girememektir…
– Mazlum olduğu halde, “barbar” diye adlandırılmaktır…
– Çilesini, acısını içine gömmektir…
– Ama her şeye rağmen de Anadolu’da yeni bir hayat kurmaktır…
– Türkiye’nin en önemli dinamik gücünü oluşturmaktır…
– Yaşadığı şehrin gücüne güç katmaktır…
– Isparta’yı bir “gül şehri” yapmaktır…
Neden mi, Isparta dedik?
1877-78 Osmanlı Rus Harbi yıllarıdır. İstanbul Balkan muhacirleri ile dolup taşmıştır. Abdülhamit Han Muhacirler arasında gezerken bir grup muhacir ile sohbet eder ve bu sırada “siz ne zanaat ile meşgul olursunuz?” diye sorar.
– Biz gül yetiştiririz Sultanım…
İşte gül yetiştiren ve o göç anında bile gül fidanları ile gelen o grubun bir kısmı Padişahın emriyle İstanbul’a bir kısmı da Isparta’ya iskân edilir. İskân edildikleri yerleri gül bahçesine çevirirler. Bugün gülleriyle meşhur Isparta’nın gülü de Balkanlardan gelmektedir.
İşte Balkanlı olmak bir şehre mührünü vurmaktır….
Balkanlı olmak çalışmak ve başarmaktır…
Çuvaldızı ne yapmak lazım?
Evet, bir tabir vardır: Çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına…
Yukarıda sıraladığımız güzel hasletlerimizin yanında olumsuz taraflarımız da yok mu? Elbette var; şimdi bir de onlara bakalım.
Bunları sizlere sormak istiyorum ben sadece tespitlerimi sıralayacağım. Herkes kendi bu tespitlere cevap versin ya da yenilerini eklesin!
Siyasette ve sivil toplum hareketinde etkili miyiz?
Çok söylenip, icraat yapmakta zayıf mı kalıyoruz?
Bireysel başarılarımızı ortak çalışmalara, ekip çalışmasına yansıtabiliyor muyuz?
İki muhacir yan yana gelip bir iş yapamaz! Ne anlama geliyor?
Rumeli müziğini ne kadar tanıtabiliyoruz? Rumeli müziği, elektronik bir cihaz olan, “org”dan mı ibaret?
Edirne’nin ötesiyle ilgimiz ne düzeyde, nostalji mi, dertlenip gayrete gelme aşamasında mı?
Bir tanışma ortamında herkes ben şuralıyım, buralıyım derken biz ne diyoruz?
…. Bundan sonrasını da siz doldurun! Bana da mail atarsanız sevinirim.
b.colakoglu@balturk.org.tr
1 thought on “Nedir Balkanlı olmak?”