Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi; Fatih’in “ya ben İstanbul’u alacağım ya da o beni”; Hanibal’ın “ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız” demelerinin ve dediklerini de yapmalarının ardında özgüven yatmaktadır. Onlar Allah’ın kendilerine verdiği kabiliyeti kullanabilenlerdendir. Onlar tarihi yapmış, başkaları da onların yaptığı tarihi yazmıştır.
2009 yılında Bal-Türk genel kurulu öncesi seçim çalışmalarında yüzlerce kişiyle yaptığımız görüşmelerde hep aynı nakaratla karşılaşmıştık. “bugüne kadar kimse yapamadı”, “olmaz”, “yapamazsınız”, “bu mümkün değil”, “parasız olmaz bu işler”… Yani hep yokuş… Bize inanan ve güvenen üyeleriniz de vardı. Seçim süreci zor geçmiş ve oluşturduğumuz liste seçim kazanmıştı. Bu özgüvenin bir eseriydi ve artık “olmaz” bizim gündemimizden düştü.
Bulgaristan’da Türk azınlığın durumu da, kat edilen bunca yola rağmen, iyi bir konumda değil, özgüven itibariyle… Farklı mevki ve konumdaki insanımız olsun, sıradan sade bir kişi olsun, kafasındaki yerleşik anlayış “olmaz”, “yaptırmazlar”; en iyimseri “olur, ama zor” çizgisinde bulunuyor. Anlayış ve ön kabul bu olunca, eylem, yani hareket gelmiyor. Ortaya bir mahsul de çıkmıyor. Görünmez bir elin bir şey yapmasına gerek yok zaten; sen yürümezsen yol kat edilmez, ağzını açmazsan yemek yiyemezsin. Yani sen bir şey yapmayınca hiçbir şey ortaya çıkmıyor. Özgüven olmayınca… Komünizm silindiri halkın üzerinden öyle geçmiş ki, bu silindirin geçmediği yeni nesil bile onun efsanesi altında eziliyor.
Geçtiğimiz günlerde Bal-Türk ve Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği ortak bir çalışma ile Kocaeli Büyükşehir Belediye Meclisinin katıldığı bir Batı Trakya programı düzenledi. Bir yıl evvel Bulgaristan’ı gezen aynı ekibin dikkatini çeken en önemli şey, komünizm silindirinin Batı Trakya’dan geçmemiş olmasının farkıydı. Orada da Lozan’ın verdiği azınlık hakları çiğnenmişti ve halen de çiğneniyor. Ama bu durum oradaki Türk toplumunun özgüvenini sarsmamıştı. Demokratik mücadele sürmüş ve kaybedilen hakların önemli bir kısmı geri alınmıştı. Avrupa Birliğinin hak arama kanalları etkin bir şekilde kullanılmıştı.
Batı Trakya Türk Toplumu adeta “atmaca kuşunun serçe kuşuna musallat olmasından sonra, serçenin kabiliyetlerini geliştirmesi” gibi demokratik kabiliyetlerini geliştirmiş ve geliştirmeye de devam ediyor.
Gerek Bulgaristan’da gerekse Yunanistan’da Türkler sadece eşit vatandaş olmak istiyorlar. Yaşadıkları ülkenin ekonomisine yaptıkları katkıların ve diğer vatandaşlık mükellefiyetlerini yerine getirmenin karşılığında sadece “vatandaşlık haklarından” da istifade etmek istiyorlar.
Ancak tarih göstermiştir ki, haklar sadece isteyerek alınmıyor. Hukuk çerçevesinde, demokrasinin belirlediği çerçevede mücadele etmek lüzumu bulunmaktadır. Bunun için de demokrasinin mücadele enstrümanlarını en iyi şekilde kullanmak gerekiyor.
Her şeyden önce de “öz güven”e sahip olmak gerekiyor.