Avrupalı liderler, görüşmelerin yeniden yoluna girdiğini ima ederken, analistler daha yakın ilişki çağrısında bulunuyor.
Son haftalarda üst düzey Avrupalı liderlerin müzakereler için yeniden gayret gösterilmesi yönündeki çağrılarına Ankara’dan olumlu yanıt gelince, Türkiye’nin durma noktasına gelen AB adaylık süreci de ivme kazandı.
Türkiye, katılım müzakerelerine 2005 yılında başladı, ancak süreçte bir duraklama yaşandı. Toplam 35 müzakere faslından sadece 13’ü açılırken, şu ana dek bunlardan ancak biri başarılı bir şekilde kapatılabildi ve 2010 yılından bu yana yeni bir fasıl açılmadı. Söz konusu fasıllar, Türkiye’nin üye olmadan önce AB ile mutabakata varması gereken politika alanlarından oluşuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada, blok içindeki bölgelere yönelik AB desteği ile ilgili fasılın müzakereye açılmak üzere hazır olduğunu söyledi. Hollande’nin bağlı bulunduğu Sosyalist Parti, Türkiye’nin üyeliğini, selefinden daha fazla destekliyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel de Türkiye’nin adaylık sürecinin canlandırılması için müzakerelere taze kan verilmesini desteklese de, tam üyelik konusunda tereddütleri olduğunu ifade etti.
Türkiye ziyareti öncesinde bir açıklama yapan Merkel, “Son dönemde müzakereler biraz durakladı ve ben bir parça ilerlememiz için yeni bir başlığın açılmasından yanayım.” şeklinde konuştu.
Öte yandan, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın verdiği bilgiye göre, Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu konulu 22. fasıla dair taslak eylem planı, gayriresmi şekilde AB’li yetkililere iletildi.
Bağış, geçtiğimiz hafta Anadolu Ajansı’na verdiği beyanatta, “Şu anda üye ülkelerin değerlendirmesini bekliyoruz.” dedi.
AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önen, Fransa ve Almanya’dan gelen son açıklamaları “umut vadedici” olarak nitelendirdi.
SETimes‘a değerlendirmelerde bulunan Önen, “Açıkçası, bu son beyanatların, katılım müzakereleri açısından olumlu bir etki sağlamasını ve sadece bir değil, kalan tüm başlıkların önündeki engellerin yakın zamanda son bulmasını umut ediyor ve bekliyoruz.” derken, Ankara’nın “tam üyelik” hedefini koruduğunu da sözlerine ekledi.
Brüksel merkezli Avrupa Politika Merkezi’nde görevli analist Amanda Paul, müzakere sürecindeki canlanmanın, Türkiye’de demokrasinin pekişmesini sağlayabileceği kanaatinde.
Paul, içine girilen çıkmazın Ankara ile AB arasında “son derece olumsuz bir hava yarattığına” değindi.
SETimes‘ın sorularını yanıtlayan analist, “bunun Türkiye’de reform sürecinin yavaşlamasına ve hatta ifade özgürlüğü gibi kimi konularda gerilemeye yol açtığını” söyledi.
Paul, “dolayısıyla, Fransa Cumhurbaşkanı’nın fasıllardan biri önündeki engeli kaldırma kararının da, Angela Merkel’in pozitif mesajının da memnuniyetle karşılanması gerektiğini” ifade etti.
CHP Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç ise, SETimes‘a, Brüksel’in “Türkiye konusunda uzun zamandır stratejik bir vizyonla hareket etmeyerek, ülkedeki demokratik reformları ve sosyal kalkınmayı pozitif etkileme gücünü kaybettiğinden” bahsetti.
Sevinç, bunun neticesinde, hükümetin “gittikçe daha otoriter bir hal alıp, medya, akademisyenler, sivil toplum ve yargı üzerinde baskı kurduğunu” söyledi.
Sevinç, Türkiye ile AB’nin demokratik standartlar hususunda daha yakın bir ilişki içinde olmasının, “CHP’nin temsil ettiği sosyal demokratlar ve ilerici güçler için sevindirici olacağı” görüşünde.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru, kısa bir süre önce İstanbul’da yaptığı bir konuşmada, hükümetin demokrasi sicilini savundu.
Basında yer alan haberlerde, Koru’nun şu ifadelerine yer verildi: “Elbette halkımızın demokrasi konusundaki özlemlerini tam manasıyla yerine getirebilmek için daha yapmamız gereken çok şey var, ancak Türkiye’nin, demokrasisiyle bölgesine ilham kaynağı olduğuna da şüphe yok.”
Son dönemde Türkiye’nin AB üyeliği konusunda yaşanan hareketliliğin getirdiği bu iyimserliği dizginleyici açıklamalarda bulunan analistler ise, Kıbrıs meselesinin henüz çözümlenemediğini; Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğine karşı siyasi gerekçelere dayanmayan bir muhalefet olduğunu ve Türkiye’de de sürece yönelik halk desteğinin azaldığını anımsatarak, bu sorunların yerli yerinde durduğunu söyledi.
Paul açısından, AB’nin “Türkiye ile yeni bir başlangıç” konusunda ciddi olup olmadığını bundan sonra yaşanacak gelişmeler gösterecek.
“Şayet burada AB’nin eski köye yeni adet getirmek gibi bir niyeti varsa, çok uzun ömürlü olmaz.”
Paul ayrıca Brüksel’in “uzun soluklu bir soruna kısa vadeli çözümler sunmak yerine, Türkiye’ye karşı uzun vadeli, samimi bir strateji geliştirmesi gerektiğini; aksi halde AB için son derece önemli olan bir ilişkiye zarar verme riskinin artacağını” da belirtmeden geçmedi.
İsveç’in Türkiye Büyükelçisi Hakan Akesson, geçtiğimiz hafta verdiği bir demeçte, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün “AB üyelerinin ortak değerleri olduğunu ve din ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini” söyledi.
Basına konuşan Akesson, “AB için ekonomik ve siyasi anlamda çok büyük öneme sahip olan Türkiye’nin üyeliğe çok yakın olduğunu” belirtti.